Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Mustafa, "Nemli kitapları kurtarmalıyım önce!" diye düşündü. Evden kilimler, yatak çarşafları aldı. Serd i çayıra. Nemli ki- tapları beşer onar gü neşe çıkardı. Serd i tek tek. Sayfaları nı çevirdi. Ciltlerin altını üstü ne getirdi. G ü nde yirmişer, otuzar ki- tap kurutarak hepsini kurtardı. Ama eski yaz ı okuyamıyor. Neyin ne olduğunu bilmiyor.
Sayfa 40
II. Mustafa ile cariye kökenli Saliha Sultan'ın (öl. 1739) oğludur. (...) Babası II. Mustafa'nın, daha çok Edirne'de oturması nedeniyle Mahmud'un çocukluğu da bu kentte geçti. (...) 23 Ağustos 1703'te tahttan indirilen babasıyla birlikte İstanbul'a getirilip Topkapı Sarayı Kafes Kasrı'nda göz hapsine alındı.
Sayfa 367 - 24- Sultan I. MahmudKitabı okudu
Reklam
1898 Mançurya'da Doğu Çin Demiryolunun inşasının başlaması ile Uzak Doğuya başta Ruslar olmak üzere Rusya İmparatorluğunun diğer değişik etnik gurupları ile birlikte Tatar-Başkurtların da 1920'lere kadar bu coğrafyaya aktıklarını görmekteyiz. Mançurya (daha sonra Çin'in hakimiyetinden koparak Japonya'nın himayesinde kurulan
Yemenliler patatesi bilmezlerdi...
Yemenliler, daha evvel patatesin ne olduğunu bilmezlerdi. 1294(1878-1879) tarihinde ben Mâviye Kordon Gümrüğü müdürü iken; sırf yemek için Aden'den bir çuval patates getirmiştim. Ogün tesadüfen hanemde İbb kazası hakkından birkaç kişi misafir bulunuyordu. Yemek esnasında patatesler ortaya koyuldu. Misafirler kabak zannederek ağızlarına attılar. Kabak olmadığını görünce de: "Bu nedir?" diye sordular. Pek hoşlarına gittiğinden iştahla yediler. Ertesi gün memleketlerine dönerken tarlalarına ekip yetiştirmek için birer kıyye(1280 gr) patates aldılar. O sene onar kıyye kadar patates topladılar. Sonra bu patatesleri tekrar ektiler. Şimdilerde ise bir hayli patates yetiştirilmektedir.
Olağanüstü şartlar altında faaliyet gösteren İstiklal Mahkemeleri, hak ve hukuk arama yeri değildi. Aksine, bu mahkemeler, hesap sorma veya infaz müessesesi olarak iş görüyordu. Bağımsız olmadıkları için siyasi kararlar veriyorlar, doğrudan doğruya devlet başkanından, yani Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa'dan talimat alıyorlardı. Üyeleri, hukukçudan çok asker ve mebustu. Kararlar, siyasi olduğu gibi bazen şahsi duygularla da verilebiliyordu. Onar yıllık hapis kararına itiraz eden İsmail Canbulat ve Halis Turgut'un başına gelenler bunun en büyük misallerinden biri olarak tarihe geçmiştir. İstiklâl Mahkemesi, haklarındaki hükme itiraz eden hükümlüleri bu kez, bir-iki saat içinde verdiği bir kararla ölüme mahkûm edebilmiştir. İstiklâl Mahkemesi'nin kararları temyize kapalıydı. Daha kötüsü, ölüm cezaları Büyük Millet Meclisi'nin onayına muhtaç değildi. Bu yüzden idamlar hemen infaz edilebiliyordu. İzmir Suikasti sanıkları, mahkum edildikleri günün gecesinde darağacına çekildiler. İnfazlar, 13 Temmuz Salı gününü 14 Temmuz Çarşamba'ya bağlayan gece yarısından sonra yerine getirildi.
Sayfa 407 - Kamer YayınlarıKitabı okudu
Sivas, 5.11 .1919 Harbiye Nazırı Cemal Paşa Hazretleri'ne C . 4/5 . 1 1 . 1919 1. Gayrimüslim unsurlar ile, bu vatan ve bu millet için gayrimüslim unsurlardan daha zararlı olan bazı siyasi fırkaların seçimlere iştirak etmemelerini, onların kasıtlı olarak yaydıkları sebeplere dayandırınak elbette doğru olamaz. Hıristiyan
Sayfa 221 - Kaynak YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Boşver Bir gün de kendini onar Derim kendime
Sayfa 25 - YasakmeyveKitabı okudu
AYASOFYA'NIN YENİDEN FETHİ PROJESİ Fetih Yıllarını Aydınlatma Derneği'ni kurduğumuz yaz, Atsız'la birlikte «müthiş» bir proje üzerinde çaliştik. İkimizin de aklının ve vicdanının almadığı bir husus vardı. Fatih Sultan Mehmed Han, İstanbul'u fethettikten sonra Ayasofya Kilisesini camie çevirmişti. İlk Cuma namazını burada
Hz. Ebu Bekir (r.a.): Ben Resûlullah'tan: "Hiçbir peygamber, ruhunun kabzedildiği yerden başka bir yere gömülmemiştir." dediğini işittim. dedi. Ebu Talha Peygamberimiz'in (s.a.) vefat ettiği yatağı kaldırdı, altına lahit şeklin de mezar kazıldı. Ashab-ı kiram onar onar gruplar halinde Hücre-i Saadete girdiler. Peygamberlerinin cenaze namazını kılıyorlardı. Hiç kimse imamlık yapmıyordu. Önce Ehl-i Beyt sonra Muhacirler, arkasından Ensar cenaze namazını kıldılar. Kadınlar erkeklerden sonra namaz kılmışlardı. En sonunda çocuklar cenaze namazını kıldılar. Salı günü de böyle geçmiş, çarşamba gecesi girmişti. Hz. Aişe şöyle diyor: "Biz Çarşamba gecesi gece yarısı kürek seslerini duyunca ancak o zaman Resûlullah'ın (s.a.) defnedildiğini anladık. [Alemlerin efendisi, kainatın serveri, Allah'ın sevgilisi, iki cihan serveri, varlıkların en hayırlısı, müminlerin şefaatçisi, Peygamberimiz, Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa Sallallâhu aleyhi vesellem Rabbine kavuşmuştu. Bize, ümmetine Allah'ın Kitabı Kur'an-i Kerim'i ve Sünnet-i Seniyye'sini emanet ederek.... Ya Rab! Bizi ona lâyıkıyla ümmet eyle... Kıyamet gününde onun şefaatine nail eyle...]
Sayfa 480Kitabı okudu
Bir Irmak Deniz Olur İçimde
Bir duvara sırtını vermek gibidir bir şehre yaslanmak Ey tarihi sırtında taşıyan ırmak, yüzümüze değen serinlik Sen denizlere taşı bildiğin bütün aşkları Onar kalbini aşktan yaralı kim varsa Ey ırmak, ne zaman öpsem seni alnıma konuyor serin bir tebessüm Şehri ikiye böler gibi böl bütün savruluşları Bir yanım baharda kalsın salkım saçak söğütler Bir yanım düşte kalsın ay düşsün kalbime Uzak nedir ki şimdi bir ırmak bir denizi öper durur sessizce..
Sayfa 20 - okur kitaplığıKitabı okudu
Reklam
Mustafa, "Nemli kitapları kurtarmalıyım önce!" diye düşündü. Evden kilimler, yatak çarşafları aldı. Serdi cayıra. Nemlikitapları beşer onar güneşe çıkardı. Serdi tek tek. Sayfalarını cevirdi. Ciltlerin altını Üstüne getirdi. Günde yirmişer, otuzar kitap kurutarak hepsini kurtardı. Ama eski yazı okuyamıyor. Neyin ne olduğunu bilmiyor. Bekir Kütukoglu adında bir arkadaşı var. Ankara'da Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nde okuyor. Onlara eski yazıyı öğretiyorlar. Bir yaz tatilinde Mustafa'ya yardımcı oldu. Mustafa, küçük kağıtlar kesip Bekir'in söylediklerini yazarak kitapların içine koydu. Yukarı odaya raflar yaptırdı. Böyle böyle, kitapları daha iyi kurtardı.
Sayfa 35 - Literatür Yayınları
Ancak beşer, onar kişiden oluşan bu partilerin ulus gözünde bir yerleri olmadığından ve ulus temsilcilerini bu kez İstanbul'daki politikacılardan değil, kendi içindeki öz yurttaşlardan seçmekte olduğundan, bunlar başarılı olamayacaklarını anlayarak telaşlanıyorlar. Buna karşı bizim elimizden ne gelebilir? Bu noktadaki gerçek karşısında hükümetin kararsızlığı şaşılacak şeydir. Sözü edilen baskı nerede, kimin tarafından nasıl yapılmıştır?
21 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.