Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Su alemi hidrosfer olarak bilinir ve ezici çoğunlukla okyanuslara aittir. Yer­ yüzündeki bütün suların yüzde doksan yedisi denizlerdedir, deniz sularının da büyük bölümü gezegenin yarısını kaplayan ve karaların toplamından daha büyük olan Pasifık'te bulunur. Pasif i k Okyanusu, okyanus sularının yarısından biraz fa zlasını (daha kesin bir ifadeyle, yüzde 5 1,6'sını) ihtiva eder; Atlantik yüzde 23,6'sına, Hint Okyanusu ise 21,2'sine sahiptir. Yani tüm diğer denizlere suların sadece yüzde 3,6'sı kalır. Okyanusun ortalama derinliği 3,86 kilometredir. Pasi­ fık'teki derinlik ortalaması, Atlantik ve Hint okyanuslarındakinden yaklaşık 300 metre fa zladır. Toplamda, gezegen yüzeyinin yüzde 60'ı, 1 ,6 kilometreyi aşkın derinlikte okyanus sularıyla kaplıdır. Philip Ball'un belirttiği gibi, gezegenimize Yerküre diyeceğimize Suküre desek daha doğru olur.
_İnsan, kim olduğunu ancak felakete uğradığında gerçekten anlıyor. _Önemsiz bir şahsiyet olan bu Habsburglu kadının kurduğu neşeli, tasasız oyun dünyasına devrim dalıvermeseydi, o da gelmiş geçmiş yüz milyon kadın gibi sakin sakin yaşayıp gidecekti. Dans edecek, sevecek, gülecek, süslenecek, çocuklar doğuracak, en sonunda da sessizce bir yatağa
Reklam
MURRAY GELL-MANN
1929'da New York'ta doğdu, yüksek öğrenimini Massachusetts Teknoloji Enstitüsünde (MIT) tamamladı. Savaş sonrası parçacık kuramının oluşturulmasındaki anahtar kişilerden biridir. Şikago Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olduktan sonra California Teknoloji Enstitüsü'nde profesör olmak üzere ayrılana kadar her yıl terfi ettirildi. Gell-Mann Nakano-Nishijima yasası (1953) bu döneme aittir. Diğer başarıları arasında, Gell-Mann-Low renormalizasyon grubu denklemi, Feynman-Gell-Mann zayıf etkileşim V eksi A kuramı, Sekiz Katlı Yol (ondan bağımsız olarak Y. Ne'eman tarafından da ortaya konulmuştur), kuark modeli (ondan bağımsız olarak G. Zweig tarafından da ortaya konulmuştur), akım cebiri kuramı ve diğerleri bulunmaktadır. Bunlardan renormalizasyon grubu kavramının gerçek önemi ancak 20 yıl sonra, bu kavram ayar alanlarına ve istatistik mekaniğe uygulanmaya başlayınca anlaşılmıştır. 1965 yılında Nobel Ödülünü aldı. Dilbilim konularında da oldukça bilgilidir; acayiplik, kuark, renk gibi teknik terimlerin yaratıcısıdır. Gerek sözde gerek işte, parçacık kuramını Amerikanlaştıranın o olduğu söylenebilir.
Bayram serisinde diğer Nobellimiz:) renormalizasyon grubu, gell iyi ki:)
I let out a bitter laugh. “Absolutely not.” Her eyes round, and her jaw clenches in anger. Oh, shit. “You are so…” she whisper-yells, so the kids don’t hear, “old school!” She scowls up at me, her lips tight. “This alpha, possessive, keep-your-daughter-locked-up-with-a-shotgun thing is insulting! I’m not an idiot, and you…” She bares her teeth. “Are not my father.”
Many times I considered Satan as the fitter emblem of my condition; for often, like him, when I viewed the bliss of my protectors, the bitter gall of envy rose within me.
The Eighteen Types (of Seducer's Victims) 1) The Reformed Rake or Siren: People of this type were once happy-go lucky seducers who had their way with the opposite sex. But the day came when they were forced to give this up—someone corraled them into a relationship, they were encountering too much social hostility, they were getting older and
Sayfa 150Kitabı okudu
Reklam
“You know what I mean. If she’d been a white girl—” The words are ash-bitter on his tongue. If she’d been a white girl. If I’d been a white man. “She would have fit in.”
Sayfa 203Kitabı okudu
"Fakat sana şunu söyleyeyim, o yıllarda çoğu şeye bel bağlamamak gerektiğini öğrendim. İşçi hareketini boşladıysam da ona her zaman inandım, ama şimdi, o yıllar boyunca, bilinçli bir nefretle değil de bilinçsiz bir garezle inanmadığım şeyin ne olduğunu biliyorum." Bill'in gözleri ışıl ışıldı. "Neymiş?" dedi Nick, soğuk bir kuşkuyla. "Siyaset tabii ki, katıksız siyaset. Siyasetçiler ancak belli ödünler sayesinde ayakta kalır, aksi takdirde koltuklarını kaybederler. İdealist olsun olmasın siyasetçiler önünde sonunda adalet yahut hayatta kalma arasında can sıkıcı bir seçim yapmak zorunda kalır. Bu, ideallere illa ki zarar verir, değil mi?" "Haliyle öyle, başka?" "Bir gruba tabiiyet... Buna kuşkuyla yaklaşıyorum, zira aklın dogmatik bir grup iradesine boyun eğdiği demektir bu öncelikle. Ortak payda ve paylaşımların doğal göründüğü, hatta kaçınılmaz olduğu, iktisadi bir grup değil burada kastettiğim. Manevi bir gruptan bahsediyorum... Oysa manevi grup diye bir şey olmamalı; her insanın maneviyatı kendini bağlar ve herkesin ruhu kendine aittir, Meade."