Her yıl Atina gençliğinden yedi erkek ve yedi kız Minotauros'a yedirilmek üzere Girit'e gönderilmektedir. Theseus bu duruma bir son vermek üzere canavarı öldürmeye gider. Yola çıkmadan önce babasına söz verir ki zaferle dönerse, gemisine bir beyaz yelken çekecektir. Dönüşte bu sözünü unutur ve gemisi kara yelkenleriyle girer limana. Theseus'un yolunu gözleyen Aigeus kara yelkenleri görünce oğlunu öldü sanarak kendini denize atar. İçinde boğulduğu denize adı verilerek Aigaios Pontos (Ege denizi) denmiştir.
Gilgameş, “ Bunları tekrar hatırlattığın için teşekkür ederim ama yalnız Tanrılar ölümsüzdür, insanların ise yaşam günleri sayılı. Yaptıkları günlük işlerse rüzgar gibi geçip gider. Halbuki biz canavarı öldürürsek, hiç olmazsa adımız yaşayacak. Nasıl olsa bir gün öleceğiz. O yüzden ölümden korkmayalım. Ondan korkarsak kahramanlık gücümüz nerede kalır? Ben senin önünden gideceğim, sen bana yalnız, “ korkma, yaklaş!” de yeter. Ölürsem bile” Gilgameş korkunç Huvava’yla çarpışırken öldü” derler ve adım yine unutulmaz” dedi.
Dram kitapları okumak bana eskileri, küçüklüğümü hatırlatır. Aynı zamanda da eskide yaşama hissini... Güzel başlayıp hüzünlü biten bir yolculuk daha oldu dünyamda. Ahh Tolgonay.. Ahh Aliman.. Bir kadın için acı dolu yaşamdır savaş yılları. Küçük gelin Aliman. Acı dolu büyüdü, acılarla anne oldu. Savaşta bir evden dört erkeğin şehit olması...