Din eğitimi her şeyden önce bir kalp eğitimidir. Onu beden hareketleriyle söz ve ses maharetleri halinde ele alanlar sihre yaklaştırdılar ve Frazer'in, dinin sihirden doğmuş olduğu esasına dayanan iddiasını, bilmeden desteklediler. Bu yüzden halka din telkini yapan hoca, hatip, vâiz, hafız vs. din adamlarının Müslüman cemaatının ruh yapısı üzerine hiçbir tesiri olmadı. Bilâkis bunlar, beden, el, ayak, diz, dirsek hareketleriyle Allah'ın sevgisini kazanarak ebedî saadete ulaşılacağını durmadan halka telkin ettiklerinden Müslüman cemiyetinin ruh dünyası sade işlenmemiş değil, saydığımız beden hareketlerinin yanında değersiz, önemsiz ve mânasız bir boşluğa dönüştürülmüş oldu. Bunlar, ibadet esnasındaki Allah'ı düşünme ve O'na yakınlaşmayı sırf hayal gücünün fantezisine bağladılar ve ileri dinî davranışlarında kendilerini, polis karakolunda dayak yemeye hazırlanan suçlunun korkusuna sun'i bir zorlayışla sokmaktan başka bir şey yapmadılar. Bizzat kalplerini işleme hususunda, tasavvuf dünyasının dışında, din adamlarından bugüne dek hiçbir eser ortaya konmadı. Kur'ân'ı ilâhî bir kalp sadâsı olarak anlayan ve dinin yalnız ve yalnız kalp terbiyesi olduğunu bilen mutasavvıflardır. Kendilerine şeriatçı diyen hocalar bir nevi âhiret polisleri gibi aramızda dolaşıyor ve dünyalıklarını bu âhiret sermayesiyle sağlıyorlar.
Sayfa 177Kitabı okudu
Bir Rus seyyah Süleymaniye’de hissettiklerini şöyle ifade eder: “Bir akşam Süleymaniye’nin içine girdim. Sessizdi, turist yoktu. Birisi Kur'an okuyordu. Avrupa’da da çok büyük mabetler var. Çoğuna gittim. Mesela İtalya’daki mabetlere de girdim. İçeri girdiğinizde kendinizi ezilmiş ve Tanrı’dan çok uzakta hissediyorsunuz. Ama Sinan’ın camilerin deki mimari çok farklı, insan o yapı içerisinde, ezilmiş ve baskı altında değil, koruma altında…” Nazan Bekiroğlu da Köln Katedrali’ndeki gözlemlerini tasvir ederken şu ifadeleri kullanır: “İnsan burada hiçliğini hissediyor, eziliyor (….) Fakat bulduğu hayat değil ölüm, neşe değil kasvet, ümit değil korku, reca değil ye’s oluyor”
Reklam
192 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
"Yerle bir olan hayatımın yerli yerine gelmesine vesile olan bu yeri, beni hiç tanımadıkları halde bu hayır işleri için uğraşan abilerimi bir de dünya gözüyle görmek istedim." . . Mehmet Yıldız'ın okuduğum ilk kitabı olan Arayış'ın yorumu ile geldim. Kitap yazarın ilk kitabı değil ama daha yeni çıkan dumanı üstünde bir eser.
Arayış
ArayışMehmet Yıldız · Timaş Yayınları · 20211,429 okunma
192 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Simyacı neredeyse beni her yönüyle etkiledi. Öyle ki naçizane Mevlana’yı anlama aşkı uyandırdı. Neredeyse son 3 günümü tasavvuf ve Mevlânâ hz. eserleri üzerine araştırma yaparak geçiriyorum. Tenkit kendime, fakat benim topraklarımdaki bu büyük şahsiyeti ben niye ‘daha iyi’ öğrenmemişim diye kızdım. Üzerine birde bu Ramazan TRT1 ‘ de yayınlanmaya başlayan @mesnevidenhikayeler rastlamam her şeyi baştan düşünmeme/planlamama neden oldu. Yepyeni yazarlar/kapılar açıldı. Zamanla ve doydukça sizlerlede paylaşacağım. İnşallah hepimiz kendi menkıbelerine ulaşıp, anlayabilenlerden oluruz. • Her şeyi bir yana bırakacak olursak, eserin sürekli karşımıza çıkmasının ve popülerliğinin sebebi de gayet basitmiş. EVRENSELLİĞİ. • Konunun özü= [Çoban Santiago’nun üst üste aynı hazine rüyasını görmesiyle kendi menkıbe yolculuğuna çıkar.] Aradığını buldu mu? derseniz kesin okuyun derim. Yoluna yoldaşlık yapmadan sonuç size yetmez ki. • Yazar her şeyden önce Mevlânâ-Mesnevi’ den etkilenmiş bir kişilik. Zira diyaloglar üzerinden sürekli İslam’a göndermelerde bulunuyor. Müslüman bir yazarın eserini okuyormuş hissiyatı veriyor.. Yazar her ne kadar Yeni Ahit (incil) alıntı yapsada, kitaplar üstü evrensel bir dine sesleniyor. Aynı zamanda çoban Santiaga üzerinden okurlarını kendi hayat hazinesini bulamaya teşvik ederken, buna cesaret edemeyenlerin Evrenin Ruhuna vakıf olamayacağını söylüyor. • Dolu dolu sembolizm/ tasavvuf/ evren gizinin yer aldığı bir eser okumak isterseniz beklemeyin.
Simyacı
SimyacıPaulo Coelho · Can Yayınları · 2023238 okunma
"Yeni Hayat" romanında toplumsal katman, yaşam gerçekli­ğinin bir boyutu olarak yer alır. Pamuk'un metninde yansıttığı toplumsal çarpıklıklara çözüm getirmek gibi bir amacı yoktur; toplumsal renk, tıpkı metindeki tasavvuf rengi gibi, sanatçının tablosunu oluşturmak için kullandığı renklerden biridir. Türk edebiyatındaki toplumcu/gerçekçi romanlardan farkı budur "Yeni Hayat"ın: Toplumsal öğe, amaç değil, araçtır burada; metnin bir yapıtaşıdır yalnızca. Pamuk Türk edebiyatının ba­şat rengi olan toplumcu eğilimi farklı bir düzlemde süzdürür. Onun tüm romanları, satır aralarında tarih felsefesi gizlenmiş birer çağ romanıdır; içinde yaşanılan toplumun anatomisini yansıtırlar.
Sayfa 266Kitabı okudu
“Hayat kısa. Hepsi bu. Bu üzerinde düşünülmesi gereken bir şey"
Reklam
1.000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.