Her hak bir vazife, bir sorumluluğu beraberinde getirir diye düşünmeli demokrasiyi.
Sayfa 36 - Diriliş Yayınları
Dolayısıyla ilk vazife (halledilmesi gereken ilk mesele) bir şey kazanmak, ikincisi bir şey kazanıldıktan sonra onu unutmaktır, aksi halde büyük bir yük haline gelir.
Sayfa 69 - Say YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Kanto VII
“Hikmeti aşan her şeyi, yaratırken gökleri, Her bir mıntıka aydınlatsın diye bir diğerini, Her birini kılavuzlara teslim etti. Işığı nasıl eşit pay ettiyse, Dünyevi zenginlikler için de, Bir vekil ve kılavuza verdi vazife, İnsanın aklının yetmeyeceği minvalde, Bir aileden başka bir aileye, bir halktan diğerine, Muhtelif vakitlerde bu beyhude malı mülkü aktarsın diye…”
Akıl dünyanın gölgesiydi. ...hissettikleri, ne hayranlık ne de hoşnutsuzluk sayılabilirdi: Salt boş ver- mişlik, bu görünümün kendisini katbekat aştığını kabulleniş, sabır ve sadece kendi üzerine vazife olanları idrak edebileceğini gösteren sıra dışı bir merhametle barışık olma haliydi. ... analiz edilebilirlik, neden sonuç ilişkisi ve düzenli bir hareketin "korkunç noksanlığı" konusundaki düşüncelerinin derin bir hata, .. görüşünü engelleyen bir perdenin ardındaki bir varoluş, şu anda açıkça gördüğü şeyleri görmesini imkânsız kılan sorunun, aklın dünyadaki acı verici noksanlığından ziyade .. dünyanın ayrılmaz bir parçası, hatta adeta gölgesi olduğunu görmesini engelleyen bir varoluş olduğunu fark etti. Akıl, dünyanın gölgesiydi, ... çünkü bu sonu olmayan, huzursuz diyaloğun içinde, bizi idare eden reflekslerle birlikte hareket ediyor, kendi varlığına ilişkin olguların tüm titreşimlerini aktarırken, diyaloğun içeriğine dair hiçbir sır vermiyor, hareket halinde olduğunu göstermenin ötesinde, kendisiyle ilgili hiçbir şey aktarmayan bir varoluşu gölgesi gibi takip ediyordu.
Sayfa 228 - Can YayınlarıKitabı okudu
‘Bazen, bazı şeyler herkesin üstüne vazife değildir. Ve bazen, imkansız gelen şeyler de beklentilerimizden çok farklı sonuçlanabilir.’
Sayfa 320 - Pegasus YayınlarıKitabı okudu
RAB>>karşılık beklemeden terbiye eden,,
.. bu isim, en mükemmel mânâsıyla, insana bakıyor. Âlemlerin terbiyesinin odak noktası olan insan, Peygamber terbiyesi altına girmekle akıl almaz derecede terakki ediyor ve Nur Müellifinin tabiriyle "iman, insanı insan" ediyor. Bu hakikî insanlar, gerçek saadet yurduna lâyık olacak bir terbiyeden geçiyorlar. Akılları hikmetle, ilimle terbiye görüyor. Nazarları ibretle, helâle bakmakla terbiye görüyor. Organları, hissiyatları, duyguları rıza dairesinde vazife görmekle apayrı bir mahiyete bürünüyorlar. Allah Resulü (a.s.m.) Cevşen-i Kebir münacatında, "Ey Cennetin ve Narın Rabbi!" "Ey Nebilerin ve ahyarın Rabbi!" "Ey Sıddıkların ve ebrarın Rabbi!" ... "Ey gece ve gündüzün Rabbi!" diye dua etmekle Rab isminin en geniş ve en ileri tecelli dairelerini bizlere ders vermiş oluyor. Bu terbiyeler içinde en ileri terbiye, Nebilerin terbiyesidir ve bu terbiyenin de en ileri derecesi ahir zaman peygamberi Hz. Muhammed'de (a.s.m.) tezahür etmiştir.
Reklam
1.000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.