Türkiye'de laiklik, devlet kadar sivil toplumu da hedef almakta ve "milliyetçi bir siyasetin kutsanmasına" hizmet etmektedir. Erich Auerbach 1938 tarihli mektubunda Türkiye'deki mevcut durumu "Dindarlığa karşı mücadele ediliyor ve İslam kültürü Arap kökenli bir yabancılaşma olarak küçük görülüyor" şeklinde tanımlar. Avusturyalı meşhur Şarkiyatçı Herbert Wilhelm Duda da (1900-1975), 1948 yılında benzer şekilde Kemalist siyaseti şöyle tanımlayacaktır: " ... umursamazlıktan da fazla bir şey, düpedüz din düşmanlığı."
Miras hukukunun hükümleri, daha önce miras hakkından yoksun Arap kadınının toplumsal konumunu oldukça düzeltmiş, bu da İslamiyeti daha çekici kılmıştır.
Sayfa 110Kitabı okudu
Reklam
“Uzaklaşma” Cumhuriyet döneminde iyiden iyiye keskinleşir. Bu dönemle birlikte Kemalist kadro kendilerini Batı medeniyetinin bu topraklardaki taşıyıcıları olarak konumlandırır. Bu anlatıda halkın (İslâm) kültürü ve geçmişin mirası, yeni kültür (yeni insan) yaratımı adına vazgeçilebilir veya yok edilebilir yükler olarak kurgulanır. Bu radikalliği ile Kemalist devrim, Osmanlı modernleşmesinden, hatta İttihat ve Terakki anlayışından bile ayrışacaktır. Artık ilerlemek için Batılılaşmanın bile ötesine geçilmiştir. Batılılaşmak (veya Doğu'dan uzaklaşmak) için Batılılaşılır. İsmet İnönü'nün anlatımıyla: Harf inkilabı bir okuma yazma kolaylığına bağlanamaz. Okuma yazma kolaylığı Enver Paşa'yı tahrik eden sebeptir. Ama, harf inkilabının bizde tesiri ve büyük faydası, kültür değişmesini kolaylaştırmasıdır. İster istemez Arap kültüründen koptuk.” Öyleyse denilebilir ki bir ölçüde Osmanlı'dan miras aldığı şekliyle, Kemalizm, kendi dünyasında bir “aşk-nefret” dikotomisinde kurduğu iki “fantezi” üzerinden işler. Bunlardan biri “Batı” olarak tanımlanacak bir yapıdır,” diğeri ise, kendi içinde pek çok farklılık barındıran “halk”.
Sayfa 117Kitabı okudu
Arap denizcilerin Kolomb'dan önce Güney Amerika sahillerinin ölçümlerine başlamış olduklarına dair işaretler vardır. Ümit Burnu' nun varlığı onlar tarafından daha o yüzyılın başında biliniyor olmalıdır, oysa onun "kâşifi" olan Macellan'ın elinde muhtemelen Arap haritalarına dayanan ve "keşfinin" zaten orada çizili olduğu bir harita bulunuyordu. Zaten Kolomb da ilk seferine çıkarken elinde "zaten çok sayıda Orta Amerika adasının işaretli olduğu" bir harita bulunuyordu.
Sayfa 352Kitabı okudu
ALEVİ-BEKTAŞİ GELENEĞİNDE KERBELA
Her ne kadar Kerbelâ, Arap ve özellikle de Şiiliğin tarihinin bir parçası olmuş, Aleviliğin ortaya çıkışında rol oynamamış olsa da bugün, Kerbelâ ve Hz. Hüseyin, Hz. Ali gibi Alevi inancının merkezine oturmuştur. Kerbelâ'nın, Alevi inancına yerleşme süreci ayrı ve uzun bir çalışma gerektirir. Yine de günümüz Aleviliği içinde aldığı yer ve yaşayış biçimi -hem yazılı kaynaklarda hem de sözlü kültürde yer aldığı şekliyle- hem belli bir kesimin bakış açısını yansıtmak, hem de bu coğrafyada yaşayan bu kültürü daha iyi tanımak açısından önemlidir. Hz. Hüseyin'in tıpkı babası gibi yaşamı ve ölümüyle Alevi kültürü içinde kendisine edindiği yer, hemen her fırsatta karşımıza çıkmaktadır. Hatta onun kendisi gibi şehit edilen Hz. Hasan'ı gölgede bıraktığı da rahatça görülür. Hz. Hüseyin'in kişiliği, tavrı, düşünceleri ve yaşadığı bu facia, yüzyıllar boyu bir destan gibi kuşaktan kuşağa aktarılarak bu günlere gelmiştir. Tabii bu olurken, Kerbelâ ve Hz. Hüseyin, yavaş yavaş mitolojiyle karışmış, tarihi özelliğinden bir nevi uzaklaşmıştır. Çünkü Hz. Hüseyin hakkında bilgi veren eserler, ayrıntıda birçok ilaveleri içerir ve rivayetler bize geldikleri en eski şekliyle bir biraz romanlaştırılmış bulunmaktadır. Hz. Hüseyin'in İslâm tarihinde kutsal bir yerinin olması, ona insanüstü özelliklerin kolayca yakıştırılmasının en önemli nedenidir. Yazılı ve sözlü kaynaklarda kolayca görülen Hz. Hüseyin'e bahşedilen bu özellikler, nesilden nesile bir olayın nasıl farklılaştığını da gösterir.
Sayfa 161 - PANAMAKitabı okudu
750 yılına kadar devam eden Müslümanlar üzerindeki dinî ve idarî hâkimiyet zamanında hedefin yine Bizans ve İran olduğunu görüyoruz. Hatta Emevîlerin, Anuşirvan dolayısıyla akrabalık ilişkileri kurduğu, Bizanslıların da ortaklık yaptığı Doğu'nun güçlü millet ve milliyeti Türklerin de Araplar tarafından bu devirde iyice keşfedildiği ve Çin gibi Uzak Doğu devletinin İslâm'ın dünya hâkimiyeti için masaya yatırıldığını da bilmekteyiz. Hatta Hz. Muhammed'in rivayet edilen hadîsleri ve daha sonra tefsiri yapılan inzar âyetlerine göre Arap kültürü tarafından Türk ırkının pek iyi tanındığını öğrenmekteyiz.
Reklam
açık çağrılı alıntı
Meseleyi bugünün Irak'ı ile kıyaslayalım. Bugün Irak, anarşi ve düzensizlik açısından Nebi'nin (s.a.v.) içinde bulunduğu Arap toplumuna benzer. Arap toplumunun Sasani, Bizans ve Yemen tarafından parçalanmış yapısı da bugünün Irak'ını anımsatır. Gerçi bugünki Irak'ın, eskiye dayanan kadim bir kültürü olduğu için yine de o
Sayfa 287
240 syf.
·
Puan vermedi
·
50 günde okudu
İslam dünyasındaki çeviri hareketi 2. Abbasi halifesi Ebu Cafer el Mansur döneminde başlayıp 7. halife Abdullah el Me'mun döneminde daha da çok önem kazandı ve bu yüzden genelde ilk başlatan kişiymiş gibi algılanmasına sebep olmuştur, tabi bir diğer etkende İslam topraklarında yaşayan dolayısıyla Arapçayı da iyi bilen Süryani
Yunanca Düşünce Arapça Kültür
Yunanca Düşünce Arapça KültürDimitri Gutas · Kitap Yayınevi · 201863 okunma
Doğu insanı, gayretli, ılımlı ve azla yetinen insandır ve bu azla yetinme, "çok şükür" deme huyu, onun felaketini hazırlayan etmenlerin başında yer alır. O en azla yetinirken, tepedeki despotlarin, emeğinin ürününü elinden nasıl çaldığını seyretmektedir yalnızca; buna bir tepki göstermez.
Sayfa 111 - bordo_ siyahKitabı okudu
Sıcak iklime sahip olmak ? Dinsel hayallere coşku ve heyecanlara düşkünlüğün yanı sıra, hayal gücünü ve uyarılmış duyguları özellikle tatmin eden edebiyat, şarkı, müzik, masallar ve fantastik hikayeler gibi sanatlara duyulan eğilim de bu olguyla açıklanır.
1.000 öğeden 671 ile 680 arasındakiler gösteriliyor.