Dilin Kutsallaştırılmasının Sonuçlar
Dinlerin metin diline yönelik kutsalcı yaklaşımları, vahyin gereği gibi anlaşılması ve yaşanması önündeki önemli engellerden biridir. Öyle ki bu kutsiyet zamanla öyle bir noktaya gelir ki, artık kimse vahyi bildirimin sunduğu mesajdan haberdar olamaz. Çünkü onu belirli bir zümre dışında kimse anlamaz noktasına gelinir. Örneğin bir Kur'an ayetinin yorumu için eski dönem Arapça bilgisi yanında yüzlerce klasik şiir veya hadis bilme zorunluluğu türünden getirilen kurallar; vahyi bildirimlerin etrafına aşılması güç duvarlar örülmesine neden olmuştur. Kur'an diline yönelik her kutsalcı yaklaşım, zamanla vahyin sosyal hayattan tecrit edilerek Mushaflara hapsedilmesine sebebiyet vermiştir. Vahiy diline yönelik bu tutum, dilin mesajı iletimdeki rolünü ve beşeri kimliğini yok etmiştir. Müslümanların Arapçaya verdikleri yüksek ehemiyet kitap ve peygamber dili olmanın ötesine taşınıp uhrevi bir dil statüsü kazanması; dil çerçevesinde üretilen mitolojinin geldiği son noktayı gösterir.
Arapça dersleri veriyorum
Kendisini arapça dil bilgisi konusunda geliştirmek isteyenler bana ulaşabilir.
Reklam
Roger Garaudy Türk sömürgeciliğine(!) karşı cevap,
Bu eski Fransız komünistinin sayıklamalarına göre "Arap kültürü Câmi'nin şiiri ve İbni Haldun'un görkemli ansiklopedisinden sonra sömürgeciliğin boyunduruğu altında" yaşamıştır. - Ya ne zaman yok olmuştur? - Türk egemenliğinden sonra!… Aslında bu iddia yalnız Garodi'ye ait değildir. Türkleri barbar göstermek gayretlerinin
Sayfa 151 - Bilgeoğuz YayınlarıKitabı okudu
Gibbon’u okuyanlar, annesi V. Konstantin’le evlenmiş bir Hazar prensesi olan VIII. Yüzyıl Rum (Greeks) imparatoru Hazar Leo’yu hatırlayacaklardır. Bizans yazarları Hazarlardan ve onların o günün politikasında oynadıkları rolden müteaddit defalar bahsetmektedirler. Örneğin, Bosporus’daki İmparatorluk şansölyesinden Hazar Kağan’ına giden mektuplar,
Arap yazısının dilinin kutsal olduğu; kişioğlunun Tanrı'ya yalnızca bu dille seslenmesi gerektiği; eğe!. Tanrı'ya Arapça'dan başka bir, Dille seslenirse, bağışlanması olanaksız bir suç yapmış sayılacağı düşüncesi bilgisi yetersiz Müslümanlarda egemendir.
Mustafa Kemal Lübnan ve Suriye'de
Beyrut limanında ilk kez Avrupa dışındaki bir toprağa ayak bastığı söylenebilir. Selânik’te, hatta İstanbul ve Manastır’da farklı halk grupları arasında bir tür Lingua Franca oluşturan Türkçe, Suriye’de geçerli bir dil değildi. Kuran-ı Kerim’e dayanan cüzî Arapça bilgisi, bırakalım yerel gazeteleri okumayı, kahvesinin yanına bir bardak su söylemeye bile yetmezdi. Yaklaşık 300.000 nüfuslu Şam neredeyse dört yüz yıldır Osmanlı idaresinde yaşamasına rağmen katıksız bir Arap şehri olarak kalmıştı. Selânik’te hemen hemen bütün dinî gruplar konuştukları dille de rahatça ayırt edilebilirken, burada Müslümanlar ve Hıristiyanlar tek ve aynı dili kullanıyordu. Yine de sivil veya dinî idarenin üst kademelerinde kariyer yapabilmek için belli bir Osmanlılaşma gerekiyordu; Hanefî mezhebine üyeliğin yanında Türkçe’nin sözlü ve yazılı olarak ustaca kullanılması Suriye için de geçerli şartlardandı.
Reklam
262 öğeden 251 ile 260 arasındakiler gösteriliyor.