Artık benim sana söyleyebileceğim bir sevgi sözcüğü kalmadı.. ya yazıyor.. ya susuyorum.. öyle ya sussam da susmasam da anlaşılmıyordu.. kelimeleri de sevgimi de ziyan etmemekten yana kullanıyorum artık...
Kedileri seven kadınlar yalnızlıktan korkarmış, köpekleri ise aslında kendilerini güvende hissetmek istediklerinden severlermiş... Sen filleri severdin ve bir fil kalbi kırıldığında ölebilirmiş. Sen filleri boşuna sevmiyorsun güzel kadın. Sen kalbinin kırılmasından korkuyorsun da haberin yok. Korkmasın kalbin çünkü o artık benim de kalbim...
- Benim korkak kalbim size âşık oldu...
- Kutu kutu pense oynamıyoruz küçük bey, aşkı çocuk oyunu mu sandınız siz?
- Aşkın bir oyun olmadığını öğrenecek kadar büyüdüm ama şayet aşk bir çocuk oyunu olsaydı ve o oyunun adı da kutu kutu pense olsaydı tüm dünya size arkasını dönse bile ben size arkamı dönmezdim küçükhanım...
- Böyle konuşursan kilitlenirim ben ama...
- Eğer kilitlendiğiniz yer kalbim olacaksa bundan memnuniyet duyarım.
- Susuyorum.
- Ben de size...
Ansızın bir tıkırtı takılıyor kulaklarıma. Hülyaların bulandırdığı zihnimin gerçeklerinden, hayatın tekdüzeleşen kabullerine sığınmaya çabalıyorum bir süre bakışlarımla. Hafifçe doğruluyor, hemen sonra üstümdeki halsizlikten olacak yavaşça, birkaç adım karşımda bulunan duvarın zamanla kabarmış ve dökülmüş boyalarının üzerindeki büyükçe siyah bir
Şişş.
Başımın arkasından geçirdiği şeritle gözlerimi bağlıyor. Aklıma güvenli kelimemiz günbatımı geliyor ama
kendime saklıyorum. Bunu istiyorum. Hissetmek istiyorum ve gözlerim kapalıyken ne kadar zevk alacağımı
görmek istiyorum.
Şilte hareket edince onun yanımdan ayrıldığını anlıyorum. Alt dudağımı ısırıyorum ama inatla susuyorum.
Ne zaman bundan kötüsü gelmez artık desem
Daha kötüsünü görüyorum
Şimdi sadece susuyorum
Ve kaderime zarı geliyorum
Ne isyan ediyorum
Ne şikayet
Ne de bir tepki
Gelsin alsın neyim kaldıysa
Ama bir an önce alsın beni de
Çünkü artık güçüm kalmadı
Hangi şiire başlasam suskunum sana
Dağ göğsünde bir kaya diliyle suskun
Güneşte kavrulan bir kum tanesi
Çatlayan dudaklarım oluyor her gece
Yağmura suskun yaşamaya suskun
Haykırabilsem
Belki bir nehir köpürebilir sesimde
Silinebilir kuraklığın bütün izleri
Upuzun çöller vadileşebilir içimde
Hangi güzelliği özlesem suskunum sana
Yürek boşluğunda
İçimde susturamadığım sesler zehirliyor hayatımı. Engel olamıyorum. Savaşıyorum olmuyor, susuyorum olmuyor, kabulleniyorum olmuyor. Yetemiyorum düşüncelerime. Kendime yabancı olmaya başladım. Tanıyamıyorum zihnimdekileri. Kalbimde kapanmayan bir yara var, o kadar çok sızlıyor ki: dilim varmıyor anlatmaya. Çok acıyor, çok fazla yanıyor içim. Ne yapacağımı bilmiyorum artık. Yaşamaya çalışıyorum olmuyor, mutlu olmak istiyorum olmuyor, bağırmak ve her şeyi haykırmak istiyorum ama yine olmuyor. Çok kırgınım, herkese o kadar çok kırgınım ki sebebini bilmediğim bir çocuk küskünlüğü ile dalıp gidiyorum uzaklara. Bitiğim, o kadar çok bitiğim ki anlaşılmayı istemek kadar yoruyor beni bu yorgunluk. Bilmiyorum. Gerçekten nasıl devam edeceğimi bilmiyorum. Ben, ne yapıyorum? Hayatımı zehirleyen bir geçmişin geleceğini toprağa gömüyorum. Kendi kendime zarar veriyorum. Ama asla engel olamıyorum. Ne bir gücüm ne de bir hevesim var artık yaşamaya çalışan bedenimin iplerini tamamen elimde tutmaya. Boşu boşuna hayat sürdürüyorum kendimce. Ölüyorum ama nefes aldığım için yaşıyorum sanıyorum.