İnsan, çevresinde olup biten korkunç şeylerin her zaman farkına varmıyor; ortalıkta onca kellesi kopmuş insan var ve insanlar, durumun vahameti üzerine kafa yormak yerine hamaliye ücretlerini düşürmenin derdine düşmüşler.
Tasarlamak gerçek bir şeydir; açığa vurulmuş düşler, denenmiş demektir. Bir hayal bir kere düşünmeye görsün, öbür gerçeklerin arasındaki yerini alır ve bir daha asla yıkılmaz ama kolaylıkla saldırıya uğrayabilir.
Çünkü şu dünyada tümüyle tanıyacağın biri yoktur. Söyler misiniz bana, siz kendinizi ne kadar tanıyorsunuz? Kimse kimseyi tanıyamaz. Tanıdığımızı sanırız. Tanıdığımız kadarına inanırız.
Fakat insan anlamsız ve tutarsız bir yaratıktır ve belki de bir satranç oyuncusu gibi sadece hedefe ulaşma sürecini seviyordur, hedefin kendisini değil.
Olamaz. Hayat o kadar anlamsız ve korkunç olamaz! Yoksa olabilir mi? Eğer hayat o kadar anlamsız ve kötüyse, neden ölmeliyiz? Neden acı içinde ölmek zorundayız? Bir şeyler yanlış.