Ölümün negatifliği olmadan hayat, ölü bir şey olarak kemikleşir. Hortlağa dönüşerek pürüzsüzleşir. Negatiflik, hayatın can verici kuvvetidir. Güzelin özünü de o biçimlendirir. Zayıflık, kırılganlık ve kırılmışlık güzelin aslî unsurlarıdır. Güzel baştan çıkarma gücünü bu negatifliğe borçludur.
"Sen, acıları hayatın önemsiz bir parçası, bir teferruatı sayma da hayatın aslı ve esası olarak say. Acıları hayatın bir cüzü olarak kabul edersen gözünü aslolana diker, onu bekler durursun. Beklemek, zehir gibidir. Sen bu gidişle daima acılar içinde kalırsın. Istırabı hayatın gerçeği say ve onu kucakla. Böylece bekleyiş acılarından kurtul."
Reklam
Hayatın bizlere verip verebileceği tek ödül, tek armağan, sevgi dolu bir insandır ve biz böyle bir insanı, ilk fırsatta katlederiz. Sonra da, ömür boyu, bu asla bağışlanmayan günahın lanetini sırtımızda taşırız.
Sayfa 147 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
FISILTININ ÇIĞLIKTAN DAHA İYI DUYULACAĞI KANISINDAYIM -Yarın Yayınları arasında çıkan ve kısa sürede 2. basımı hazırlanan “Günlerimiz"de hayatın ve insanın, şiirin merkezine oturtulduğu gözlemleniyor. Bu olgu kendiliğinden mi ortaya çıkıyor, yoksa bilinçli bir seçim mi? -Hayatı ve insanı bir yana bırakırsanız, zaten bütün sanat dallarından
-Her kadının çocuk doğurması gerektiğini iddia eden toplumsal varsayım kısmen kadınlarla insan bedeni arasındaki sıkı ve asli bağıntıya dayanır: Kadınlar, üreyebilen, hamile kalan, çocuk doğuran ve emziren bedenleri sebebiyle tabiatla özdeşleştirilir, ki bu doğada hayvani olarak nitelendirilir. Buna bağlı olarak kadınların bedenleri, hamile kalıp kalmamasına bakmaksızın, en hassas biçimde hayatlarının mahiyeti ve varlığının gerekçesi olarak çocuk doğurma kapasitesiyle yargılanır. "Bütün hayatların annesi" olarak algılanırlar, hayatın akışıyla doludurlar ve hayatta kalmak için mücadele ederler. Şüphe edilmeyen varsayım, kadın anatomisinin üreme potansiyeli yüzünden kadınları anne olmaya mecbur bıraktığı için kadınlara biçilen bu kıymet, onları tabiatın tuzağına düşürür; kadınlar kaderci bir emirle pasif bir biçimde yönetildiği için çocuk doğurmaktan başka seçenekleri kalmaz. Diğer bir deyişle ve pek çok feminist yazar tarafından ifade edildiği üzere, toplum kadınları kalmaya ve doğurmaya ikna etmek için biyolojik zulüme kadar uzanan "tabiatın dilini" kullanırken, tarihi ve kültürel kavramlar, biyolojik cinsiyetine göre kadınları hayali bir seçimsizliğe hapsediyor.
Her şeyi yitirdiğimde elimde yalnızca hayat kalır. Ama bu kadar büyük hayatın içinde, ben seni yeniden nasıl bulacağım?
Sayfa 30
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.