İnsan
eşref-i mahlûkattır derdi babam
bu sözün sözler içinde bir yeri vardı
ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman
bu söz asıl anlamını kavradı
geçti çıvgınların, çıbanların, reklamların arasından
geçti tarih denilen tamahkâr tüccarı
kararmış rakamların yarıklarından sızarak
bu söz yüreğime kadar alçaldı
damar kesildi, kandır
Oydu bir bakışta tanıdım onu
Kuşlar bakımından uçarı
Çocuk tutumuyla beklenmedik
Uzatmış ay aydın karanlığıma
Nereden uzatmışsa tenha boynunu
Dünyanın en güzel kadını bu oydu
Saçlarını tarasa baştan başa rumeli
Otursa ama hiç oturmazdı ki
Kan kadını rüzgârdı atların
Hep andım ne yaşanır olduğunu
En çok neresi mi ağzıydı elbet
Bütün duyarlıklara ayarlı
Öpüşlerin türlüsünden elhamra
Sınırsız denizinde çarşafların
Bir gider bir gelirdi işlek ağzı
Ah şimdi benim gözlerim
Bir ağlamaktır tutturmuş gidiyor
Bir kadın gömleği üstümde
Günün maviliği ondan
Gecenin horozu ondan
İnsan
eşref-i mahlûkattır derdi babam
bu sözün sözler içinde bir yeri vardı
ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman
bu söz asıl anlamını kavradı
geçti çıvgınların, çıbanların, reklamların arasından
geçti tarih denilen tamahkâr tüccarı
kararmış rakamların yarıklarından sızarak
bu söz yüreğime kadar alçaldı
damar kesildi, kandır
Bütün Urfa adeta galeyana gelmiş, Üstadı, Seyda'yı göndermeyiz derken, diğer yandan hükümet kanadı, vali, emniyet müdürü ve içişleri bakanı "ölüm döşeğinde de olsa, çöp arabasıyla da göndereceksiniz" diye emir üstüne emir yağdırıyorlardı. Bakanın bu sözü kendisine iletildiğinde gözleri bir an sonsuzluğa ayarlanan Bediüzzaman'ın dudaklarından şu söz döküldü;
O kendi sonunu söylemiş.
Evet şu garip hikmete bakın ki, o sonsuzluğa ayarlanıp oradan bakarak konuşan bu Allah dostunu çöp arabasıyla da, başka arabayla da o otel odasından hiçbir güç alıp götüremedi. O, oraya, ο peygamberler şehrine öyle durup dururken gelmemişti. 86 yıllık çile ve ızdıraplarla geçen ömrünün son üç gününü burada notalayıp, Refik-i Alasına buradan uçmak istemişti. Nihayet 23 Mart 1960 da
Bediüzzaman Said Nursî Urfa'dan, İpek Palas'tan Hakka yürümüştü
O yürüdü ama başka yürüyenler de vardı. Ama herkes kendi kaderine yürüyordu, herkes hayatı Yaşarken haddi zatında kendi sonunu da hazırlar. Onu hasta yatağındayken, Çöp arabası ile bile olsa alıp getirin diye emir veren Bakan, aradan epey bir süre geçtikten sonra Genelkurmay Başkanlığı binasından kendini atarak intihar etti. Kaldırımda can çekişirken etraftan koşanlar hemen kucaklayıp bir araba aramaya başladılar ve o sırada yoldan geçen çöp arabası imdatlarına yetişti. Bakanı çöp arabasına yerleştirip hastaneye doğru yol almaya başladılar. Ama hastaneye varamadan bakan arabada ölmüştü. Sonsuzluğa ayarlı bakışlar, hak konuşur, hakkı söyler, bir kere daha ispat edilmişti.