Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Yazgısıyla böylesine yapayalnız mıydı? Binlerce insanın aynı yazgıyı paylaştığını, yaşamında meydana gelen şeylerin her gün yaşanan bir trajedi olduğunu biliyordu, ama yine de daha önce kimsenin bu acıyı böylesine keskin hissetmediği duygusuna kapılıyordu.
Ben sadece kitaplarla başbaşa kalacağım, gezintiler yapacağım, hayaller kuracağım, rahatsız edilmeden uzun uzun uyuyacağım.
Reklam
“İnsanlar beni anlamıyorlar, bende onları anlamıyorum…”
#hissizlik#
Genel durumuna baktığımda; yorgun ve hiçbir şey hissetmeden alışkanlıktan yaşamayı sürdüren bir insan algılıyordum.
80 syf.
7/10 puan verdi
·
22 saatte okudu
Yazarımız 2 farklı hikayeyi ele almış. Bu hikayelerden bir tanesi merhamet duygusunu ve II.Dünya savaşından sonra halkın nasıl dağıldığını anlatan Ay Işığı sokağı, bir diğeri ise pişmanlık,utanç gibi duyguları işleyen Korkuydu. Korku hikayesinde genç bir kadının yaşadığı yasak aşktan sonra duyduğu pişmanlığı ve psikolojik bunalımı anlatıyor. Stefan Zweig her zaman ki gibi çok güzel tasvirde bulunmuş.
Ayışığı Sokağı
Ayışığı SokağıStefan Zweig · Aperatif Kitap · 201867bin okunma
Kalamam buralarda insanlar beni anlamıyorlar, ben de onları anlamıyorum
Reklam
Gelgelelim rastlantının matkap uçları elmastandır ve içinde bolca tehlikeli tuzak barındıran kader, hiç umulmadık bir yerden kendine bir kapı bulmayı bilir ve kaya gibi sert mizaçları bile temelinden sarsarak darmadağın eder.
Leporella
Onun güldüğünü de gören olmamıştı; bu konuda da hayvanlara benzerdi, çünkü konuşma yeteneğini kaybetmekten daha korkunç bir şey vardı belki, duygunun mutlu ve özgür bir biçimde vurumu olan gülmek, Tanrı'nın bilinçsiz canlılardan esirgenmemişti.
Mutlu olup olmadığını kimse bilmiyordu, belki kendi bile bilmiyordu.
Hem bu insan ona buyurabilecekti, yaşamı hakkında karar verebilecekti ve vermişti de - işte bu düşünce bütün sinirlerini gerip canını acıttı
Reklam
Liebmann, ilk kez bir yılını kaybettiğinde uğradığı o değişimi çok iyi anımsıyordu. Aşırı ancak sonuçsuz çalışma isteği o günlerde ağır ağır zayıflamış, can sıkıcı bir lakaytlığa dönüşmüştü; edebiyata ve sanata duyduğu ilgi ansızın zorla kesilmiş ve bu darbenin acımasızlığını bedeninde en derinden hissetmişti. Çalışma azmi gitgide sönmüş ve zihni verimsiz düşlerin hayal dünyasında yitip gitmişti; bu düşler merkezine daima Liebmann'ı oturtuyor ve güçsüzlüğünden dolayı yaşamında asla erişemediği binlerce biçim ve kazanımla gözünü boyuyordu. O da böylece ağır ağır çökmeye ve avarelik yapmaya başlamıştı. İkinci kez bir yıl daha kaybettiğinde neredeyse hiçbir şey hissetmemiş, ancak çökmeye başladığını ve bunun önüne geçemediğini sezmişti. Yirmi bir yaşında hala lise sıralarında oturuyor olmak, üstesinden gelemediği ve ona her şeyi unutturan tek acıydı.
Adam kalçasına teklifsizce vurmuştu; bu, köylü dilinde kısa yoldan bir tür yoklamaydı ve kadına talip olmak demekti.
Bu tuhaf sokaklar yalnızca geceleri yaşarlar, gündüzleri boz rengi soğuk maskeler takınırlar ve bu maskelerinin altından onları yalnızca bilenler tanır.
Almanya'da yalnızca toplumun alt sınıflarının benimsediği bu tuhaf ve edilgen "bayım" sözcüğünü bile duymuyordum artık.
Parasını çabucak harcamaya alışkın olmadığı kolayca anlaşılıyordu, oysa denizciler paralarını şıngır şıngır öten ceplerinden bir çırpıda çıkarıp masanın üzerine atarlardı
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.