Ey, o halde? Bırakacak mıydı? Saadetlerin böyle hiç görülmeyen, hissedilmeyen fakat tesir eden, tahrip eden ve bir gün bir büyük ceriha halinde meydana çıkacak olan bu kurdunu bırakacak mıydı?
"...Bahusus şimdi bana öyle geliyor ki ben dünyada senden başka hangi kadını alsaydım hiçbiriyle senin gibi olamayacaktım. Senin gibi böyle samimi, ruhuma kadar, böyle canıma kadar samimi..."
"Limonlukların projektörleri ve suni güneşle bu ağaçların ışığa ve sıcağa alışmış yapraklarını doyurabilir mi? Buna rağmen yaşıyorlar, kurumuyorlar... Ama buna yaşamak denir mi? Canlı bir mevcudu kendisine uygun olan iklimden ayırarak, birkaç meraklının keyfi için bu berbat şartlara tabi etmek bir nevi, işkence değil midir?"
Ömründe yaptığı tek iyiliğin sebebi sadece kibir miydi yani? Ya da Lord Henry'nin o alaycı gülüşüyle imâ ettiği gibi, yeni bir heyecan arayışı mıydı? Ya da olduğumuzdan dahabiyi bir insanmışız gibi davranmamıza sebep olan o rol yapma isteği miydi? Belki de hepsi.