Öğle yemeğinde bana, "Üç gündür benimle tek kelime konuşmadığının farkında mısın?" dedin. Merak ediyorum, tek başına yaşıyor olsaydın, kendini benimle olduğundan daha mı az yalnız hissederdin acaba?
Muharrem Dayanç:
"Türk edebiyatında en çok ilgimi çeken bahislerden biri “yazarlar ve anneleri”dir. Konu bu kadar genel değil elbette bahsi biraz daha daraltarak söylemek gerekirse “küçük (hatta çocuk) yaşta annesini kaybeden yazarlar”dır. Başlangıçta Tevfik Fikret (12), Ahmet Hâşim (7), Yahya Kemal (13), Ahmet Hamdi Tanpınar (14), Ziya Osman Saba
Sadece yürüyüp gitmemeli insan. Her yürüyüş bir yolculuk olmalı. Yolculuklar izler bırakmalı. Hele ki yürüdüğün kent medeniyetler beşiği İstanbul ise. Son on yıldır her sene en az iki kez gittiğim ve her sokağını arşınladığım Yeniköy semti bu ziyaretimde beni o kadar şaşırttı ki. Nasıl mı? Anlatayım.
Kaldığımız ev Yeniköy’ün en yüksek tepesinde.
Aşk lafını ağzına almazdı Yakamoz. Nerede aşık görse garipser, aşk acısı gördü mü dayanamaz, gülerdi. Çok ketumdu, kimseye hiçbir şey söylemezdi. Bir kadının onu seveceğine inanmazdı, gerçek aşkın onu bulacağına ihtimal bile vermezdi. Sonra bir gün onu gördü, onu Papatyasını bakmaya kıyamadığı o narin çiçeğini hayatında hiç böyle hissetmemişti.
Öldükten beş gün sonra geldin rüyama. Babaeski’deki eski evin oradasın. Hayır gelin çıktığın ev değil, diğeri. Biz çocukken her yazları kardeşlerinle, kuzenlerimle bir araya geldiğimiz eski mezarlığın oradaki ev. Evin bahçesine çiçekler ekilmiş. 20 li yaşlarındasın. Sanırım hiç evlenmemişsin. Bahçedeki çiçekleri suluyorsun. Çok mutlusun. O kadar
Einstein, bir konferans için yola çıktığında, gideceği adresle ilgilenmez, çevresindeki herhangi birinden öğrenir öğrenemez ise de bir çaba göstermezmiş. Bir konferans için yola çıkmış. Bir gün önce başlamış olan konferans için, konuşma yapacağı gün havalimanına inmiş.
Taksi durağında bekleyen taksiciye yanaşıp, üniversiteye gitmek istediğini
"Daren!" dedim coşkuyla harfleri uzatarak, "Beni kurtarmaya nu geldin?"
"Burada ne işin var demek istiyorum," dedim daha tutarı bir tonda. Bu kahkaha kusmuğunu görmek bile beni bu kadar mutlu ettiyse durumum olduk çavahim olmalıydı.
"Geçiyordum, şöyle bir uğrayayım dedim."
"Sen," dedim alttan
Uykulu gözlerle sana bakıyorum. Büyük bir heyecan var kalbinde. Anlatmaya başlıyorsun. Önce trenle İtalya’ya geldin. Ordan uçakla İstanbul’a indin. Bir otobüs buldun gece yarısı olmasına rağmen.Ankara’ya vardın. Sordun soruşturdun bulamadın binecek bir araç. Yoldan geçenlerden birini durdurdun. Beni de alırmısın Kayseri’ye kadar dedin onaylayınca direksiyondaki atladın arabaya. Böylelikle Kayseri’ye gelmiş oldun. İşte burada kaldın. Napacağını düşündün? Gece bitiyordu ve bana gelme süren dolabilirdi. Yürüyerek mi gelseydin yanıma? Bunu yapacak kadar çılgındın.
Bu kaçış neyin nesi?
Peki ya bu muhafazakarlık?
Peki ya bu merhamet?
Peki ya bu iyilik?
Peki ya bu dürüstlük?
Peki ya bu yeniden, yeniden ve yeniden ayağa kalkmalar?
Peki ya bu ölüp ölüp dirilmeler?
Çünkü biz ahirete iman ederiz, Müslümanız ve biliriz ki hayat bu dünya ile sınırlı değil.
Ölümü öldüremiyor, kabir kapısını da kapatamıyoruz. Öyleyse
600.gün... Zamanı tutamıyorum sevgili durduramıyorum. Son günümüzde bana "dursun mu zaman?" demiştin. Dursun artık sevgili, dursun artık, hayır zaman akıp gitmesin. Yarın, dün olsun. Zaman artık geriye aksın istiyorum. Merak etmiyorum geleceği, istemiyorum geleceği. Gözlerimin ışığının sönmesini izlemeyi değil, ışığını geri kazanmasını
(Müzik sesleri yine tüm apartmana yayılmış.)
-Geldim bekle!
-Benim ben!
(Kapı açılır.)
-Biliyoruz herhalde “benim ben” diyor ya, geç hadi hocam bey.
-Bütün gün bu anı bekliyorum.
-Hm. Hangi anı?
-Evime geldiğim anı yavrum?
-Bak sen. Gelişme kaydedilmiş Tolga Bey? Evimler falan filan.
-Ee bebeğim öyle davran, evinde hisset kendini, yoksa uyurken
"En azından iyileşmiş görünüyorsun."
"İzi kalacak"
"Onu gören tek kişi olduğum için kendimi özel hissediyorum."
"Belki de hayal gördük," dedim. "Mağara pek de güvenilir bir yer değildi."
"Hayal görmedim, Nova." Bakışlarını da parmaklarını da yüzümden çekti. "Ama senin gördüklerini
Oyun bitti artık; aşk benim için bir hastalık oldu; kendimde bir tutkunluğun başladığını hissettim; sen daha düşünceli, daha ciddi oldun; bütün boş zamanlarını bana verdin; sinirlerin gerginleşti, huzurun kayboldu. Şimdi korkuyorum ve anlıyorum ki bu gidişi durdurmak, kendimizi toparlamak için harekete geçmek benim görevim. Evet, seni sevdiğimi söyledim. Sen de beni sevdiğini söyledin. Ancak aradaki ahenksizliği fark etmedin mi? Etmedin değil mi? O halde sonra edeceksin; ben uçuruma düştüğüm zaman. Bak benim halime, düşün benim kim olduğumu.
Beni sevmen mümkün mü? Beni seviyor musun? Dün ‘Seviyorum, seviyorum, seviyorum’ dedin; ben de kesin olarak söylüyorum: Hayır, hayır, hayır.
Beni sevmiyorsun, ama şunu hemen belirteyim ki yalan da söylemiyorsun.
Beni aldatmıyorsun. Hayır denecek yerde evet diyecek insan değilsin.
Benim sana anlatmak istediğim, duyduğun şeyin gerçek aşk değil, sadece bir aşk umudu olmasıdır.