“Zaman mı? Sadece zaman mı? Hayır, azizim, bu Şeytan’a ait bir meta değil. Son bize aittir, derken salt zamana fiyat biçmiyoruz. Önemli olan, bunun nasıl bir zaman olduğu. Büyük bir zaman, çılgın bir zaman, şeytanca bir zaman, yükseklere, çok yükseklere tırmanan bir zaman – tabii biraz da sefil bir zaman; hatta epeyce sefil; bunu teslim etmekle kalmıyorum, gururla vurguluyorum. Zira böyle olursa daha değerli, böyle olursa sanatçıya ve doğaya daha uygun olur. Bilindiği gibi doğa her tür taşkınlığa, her iki yönde de izin verir; normal olarak biraz da aşırıya kaçmacasına... Sarkaç her iki yönde de, hem neşe ve sevinç hem de melankoli arasında oldukça geniş bir açıda gidip gelir. Bu, bilindik bir şeydir, fakat bizim sunacaklarımızın yanında, tabiri caizse biraz fazla kentsoylu, ölçülü, Nürnberg tarzı kalır. Zira biz bu yönde en uçlarda olan şeyleri sunarız. Yükselişler sunarız ve aydınlanmalar, bütün sorumluluklarından, zincirlerinden kurtulma deneyimleri yaşatırız; özgürlük, güven, kolaylık, kudret ve üstünlük hissi yaşatırız; öyle ki, adamımız hissettiklerine inanamaz – yetmezmiş gibi, başarılı işleri için, daha baştan, yabancı ve bunun dışında bir yerlerden gelecek olan her şeyden kolayca feragat edebilmesini sağlayacak muazzam bir hayranlık sağlarız ona.”