Hayat, göz açıp kapayıncaya adar geçip giden hızlı tren gibi. Doğumdan, emmek istemelerine, ıslak bezlerini değiştirip, popolarını yıkamaya kadar.. Sonra anlamlı cümleler söyleyen çocuğa dönüşüp "evet" diyorlar, "evet" den daha çok "hayır" çünkü iradelerini ve kendilerini keşfediyorlar. Sonra bir de bakıyorsun ki göz açıp kapayıncaya kadar büyümüş ayna karşısında dikiliyor. Tüyleri çıksın bıyıkları olsun diye acele ediyorlar. Görünüşlerine özen gösteriyorlar. Zira kapılarda onları bekleyen bir başka kız çocuğu var.
Sayfa 71 - KetebeKitabı okuyor
Yüzün ne kadar solmuş böyle? Her sabah ölüme doğuyor incecik vücudun. Her sabah eksiltiyorsun hayatı. Nefesin yavaşlıyor her geçen gün ve hayat ağır bir besteye dönüşüyor. Her nefeste yaşlı bir kadının ağıtı doluşuyor odaya. Sana mektuplar okuyabilirdim. Eski aşkların hüznü yayılabilirdi ortalığa. Sonra sobanın üzerine koyduğumuz portakal kabuklarının kokusu, alır götürürdü geride kalan ne varsa. Geceye yaklaştığında, bir denizin kıyısına bırakabilirdik omuzumuzu ağrıtan ne varsa. Eskimiş aşkların mezarlığına dönerdi sahil. Oysa şimdi çok yorgun görünüyorsun. Benim gözlerime bakma lütfen. Söylenebilecek her şey uçup gitti aklımdan. Yaşamak bir utancın kıyısına düşünce, ortalığa saçıldı tüm sözcükler. Solgun bir yüzün aynasına bakmak zordur elbette. Bir genç kızın hayallerinde ölmek bir sabah erkenden. Yarım kalmış aşkların cehennemi yakar hepimizi. Bir ölümün gösterisinde, ön sıralardan yer kapma garipliği üzerimizdeki. Gözlerime bakma artık. Bir utancın gölgesinden başka hiçbir şey yok. Ve sen yine solgun görünüyorsun. Bir kez olsun gözlerini çevir ve eşikte duran babana bak.
Reklam
Hayat böyledir, bir şeyi kazanır başka bir şey kaybedersin.
Sokaklarda yürümemiş, düşmemiş, âşık olmamış, gece vakti açlıktan uyuyamadığı tek gün geçirmemiş, memleketten haftalardır haber alamamanın korkulu bekleyişini hissetmemiş, öğrenci evinde bir hafta boyunca bol sulu patates yemeği yemenin ne demek olduğunu bilmeyen abilerimizin, hayat hakkındaki üst perdeden yalanlarını dinlemek gece vakti dişine saplanan hain bir ağrı gibidir. Yaşama sanatı, yalanlara inanmayı bilme sanatıdır. Başka çarenin olmadığını anladığın anda bulabildiğin en renkli, bulabildiğin en inandırıcı yalana sarılmaktan başka yol yok. Seni anladığını söyleyen herkese teşekkür edalı bakışlarla bakman gerek. Ne yapabileceğin hakkında, doğrunun ne olduğu hakkında bir fikrin yoksa kendini haylaz bir yalanın kollarına bırakmalısın. Ve kendin de bir yalanın parçası olmalısın belki de. Kapıda bekleşip duran genç bir kıza onu ayakta tutabilecek iyi seçilmiş yalanlar söylemelisin.
Çeşitli kapıların olduğu beton bir odada durmuş tek tek kapıları kapattığını, kendini içeriye kıstırdığını, çıkış şansını kendi eliyle teptiğini hissediyor. Peki neden yapıyor bunu? Neden nefret ettiği, korktuğu bu yere kısılıyor gidebileceği başka yerler varken? Bu, diyor içinden, başkalarına bağımlı olmanın diyeti: Tek tek bırakacaklar onu ve yine yalnız kalacak, fakat bu sefer daha kötü olacak çünkü bir zamanlar daha iyi olduğunu hatırlayacak. Hayatının geriye gittiğini hissediyor bir kez daha, giderek küçüldüğünü, beton duvarların yaklaşa yaklaşa ona ancak çömelecek kadar yer bıraktığını; çünkü uzanırsa, tavan tepesine inip onu boğacak.
Sayfa 772Kitabı okudu
Gökalp Türkleşmek, İslamlaşmak programını hedef olarak önümüze koyarken başka bir millete düşmanlık telkini yoktur; kendi kimliğini idrak ve geliştirme duyarlılığı vardır.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.