Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
On yedi yıllık evliyim. On altı yaşında bir oğlum ve on iki yaşında bir kızım var. Görücü usulüyle evlendim. Bana so­rarsanız bizimki görücü usulü değil, sadece o şekilde tanış­ tırıldık. Beni görmeye geldiklerinde eşime görür görmez âşık ol­ dum ve bizim maceramız o gün başladı. Ben küçük bir kasa bada yetiştim, eşim de öyle. Kültürel
Kampanya: Atsız Affedilmelidir! Atsız'ın hapse atılmasıyla ilgili ilk protesto bir Alman bilim adamından gelmiştir: Dr. Heinrich Georg Baum. 20 Kasım 1973'te Bon'daki Türkiye Büyükelçisi Vahit Halefoğlu'na yazdığı bir dilekçede olayı protesto ettiğini ifade ediyor, Cumhurbaşkanı'na da bir dilekçe yazdığını belirtiyor ve
Reklam
Atsız Affediliyor: Af kampanyası nihayet neticesini vermiş, yukarıdaki yazı, rapor ve dilekçeleri de gören Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk 21 Ocak 1974 tarihinde Nihal Atsız'ı affetmiştir. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Adalet Bakanı'nın imzalarının bulunduğu 13020 sayılı af kararının metni aşağıdadır: "1-Milli duyguları zayıflatmak için
Bir Gecelik Tutuklanma: 14 Mart 1973 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Atsız'ın tutuklandığına dair bir haber vardır: "Yazar Nihal Adsız, hakkında kesinleşmiş bulunan bir yıl iki ay hapis cezası için çıkarılan yakalama müzekkeresi uyarınca Emniyet Müdürlüğü İnfaz Bürosu tarafından dün tutuklanmıştır." (Akgöz 2016: 232'den). 12/13
13 Kasım 1973: Atsız Toptaşı Cezaevi'nde Dört aylık rapor Adli Tıp'ta Kasım ayına kadar bekledikten sonra kabul edilmemiş; reviri olan bir cezaevinde cezanın çekilebileceği belirtilmiştir. Bunun üzerine Atsız, "13 Kasım 1973 Salı günü davet edildiği Bostancı Karakolu'ndan İstanbul İnfaz Savcılığına sevk edilmiş ve orada resmî
12 Mart 1971: Ordu Yönetime El Koyuyor 1971 yılıyla birlikte anarşi hızlanır. 1970 sonlarında Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan, Mahir Çayan ve arkadaşları Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) adlı yasa dışı bir örgüt kurarlar. Örgüt mensupları, 11 Ocak 1971'de İş Bankası'nın Ankara'daki Emek şubesini soyar. Atsız müdahale
Reklam
Atsız Yeniden Mahkemede: “Konuşmalar” yazısına karşı tepkiler resmî makamlar üzerinde de tesirini göstermiş ve Atsız ile derginin sorumlu yazı işleri müdürü Mustafa Kayabek hakkında dava açılmıştır. Bunun üzerine Atsız, yazının üçüncü bölümünde şunları yazar: "Memleketi parçalamak isteyen, Kürt devleti kurmak için Kürtçülük yapmak isteyenlere
TBMM Kürsüsünden Atsız'a Hücum: 1962 Mart'ında CHP milletvekili Osman Sabri Adal'ın TBMM kürsüsünden Atsız'a hücum etmesi bazı gazetelerde yer aldığı gibi Millî Yol'da da genişçe yer alır. Konu Tedbirler Kanunu'dur. Başbakan İsmet İnönü ile meclisteki partilerin genel başkanları Adalet ve Anayasa Komisyonu'na bir
22 Şubat 1962: Türkçü Gençler Atsız İçin Telaşlanıyor: 27 Mayıs ihtilali ve 13 Kasım tasfiyesinden sonra ordu içindeki dalgalanmalar devam etmişti. Silahlı Kuvvetler Birliği adı altında bir cunta kurulmuş ve cunta Millî Birlik Komitesi üzerinde baskı uygulamaya başlamıştı. 15 Ekim 1961 seçimlerinin sonuçlarından memnun olmayan bazı general ve
Radyoevinin el değiştirmesi ve Talat Aydemir cuntası.
İsmet Paşa konuşmaya başladıktan az sonra radyo susuverdi. Bir süre sessizlik, sonra yine marşlar. Anlaşılan radyo tekrar el değiştirmişti. Bu da çatışma olduğuna veya en azından çekişmenin devam ettiğine açık bir işaretti... Böyle kritik zamanlarda, hele merkezi otorite de ortadan kalkmışsa, kimlerin ne yapacağı pek belli olmazdı. Beni arayan arkadaşlarla buluşmaya karar verdik. Bir araya geldiğimizde, yine yabancı radyolardan derlenme bazı haberler, yeni ipuçları verir gibiydi. Yorumlara göre Ankara, milliyetçi kuvvetlerin elindeydi, İstanbul ise onlara karşı bir tavır takınmıştı. Böyle tehlikeli bir ortamda, meçhul şer kuvvetlerinin Atsız'ı da hedef olarak almaları ihtimali yok muydu? Bize göre vardı. Şu hâlde onu evden uzaklaştırmak ve geceyi başka yerde geçirmesini sağlamak isabetli olacaktı.
Reklam
1960-1975 YILLARI ARASI 1960'ta ilk ihtilal. Türkçülerde yine ümit ve hareketlenme var. İhtilalin içinde yer alan Alparslan Türkeş ve arkadaşlarının tasfiyesine rağmen ümitler kırılmamış. Türk milliyetçileri siyasete giriyor. Atsız ve Türkçüler, Türkeş'in arkasında. 1970'ler, soğuk savaşın en şiddetli rüzgârlarının estiği yıllar.
Orkun'un Yayın Macerası ve Sonu: Orkun'da hiç aksamayan iki köşe vardı: "Orkun'dan Sesler" ve "Türkiye'nin Köy ve Kasabaları". Bunlardan birincisinde haftanın bazı haberleri çok defa mizahi bir üslupla ele alınıyor ve ayrıca 1944'e ait güldürücü hatıralara yer veriliyordu. Diğerinde çeşitli şehir,
Dilencisiz memleket
Osmanlı ülkesi, bünyesini bir muhabbet ve şefkat ağı gibi ören vakıf ve benzeri hizmetler sayesinde adeta dilencisiz bir ülke haline gelmiştir Öyle zamanlar olmuştur ki, müslüman zenginler zekâtlarını verecek fakir bulmakta güçlük çekmişlerdir Bu sebeple o dönemlerde dilencılığin ne olduğu adeta meçhuldür Hatta nüfusu iki milyona kadar çıkmış olan İstanbul'da ve umûmiyetle Türkiye ile Kırım'da hiçbir Türk dilenciye rastlanılmadığı, bilinen bir ger çektir. Nådiren tesaduf edilen dilenciler ise, başka milletlere mensup kimselerdir. Çünkü Osmanlıların, öldükten sonra bile kimseye muhtaç olmamak için kefen paralarını dahi henüz hayatlarındayken ayırıp dâimâ üzerlerinde taşımaları, mâlum ve meşhur bir adet halindedir. Corneille Le Bruyn in seyahatnamesinden: "... Türklerin hayrât ve hasenáta çok düşkün olduklarını ve hatta hristiyanlardan çok daha fazla hayrat vucûda getirdiklerini inkâra imkân yoktur. Osmanlı mülkünde yok denecek kadar az dilenciye tesadüf edilmesinin başlıca sebeplerinden biri de hayır ve hasenát vakıflarıdır." Comte de Bonneval eserinden: "İstanbul, civarıyla birlikte takriben iki milyon nüfusa mâliktir ki, Avrupa'nın en büyük şehirlerinden sayılması icab eder. İşte bufevkaláde nüfus kesâfetine rağmen tek bir dilenciye bile tesadüf edilmez! Yalnız darlık taslamak üzere sırf sadakayla geçinen goy goycular vardır! Ama onların da itibarları yoktur."
Sayfa 500 - Erkam yayınlarıKitabı okudu
..böyle olamazdi demenin hiçbir anlamı yok biliyorum. Ama böyle oldu. Böyle oldu ve müjdeler olsun, arkadaşlara da söyle, ben yavaş yavaş ölmeyi öğrendim. Boğazlı kazak ve doğum biyıklarımla normal meydanda yaşarken o günlerde, kırık gülüşleriyle yüreğimi kanatan, şimdi uzaklarda , artık kucaklayamadığım, ayrılık planlarını ezberlediğim solgun bir kız kaldı.Ve o çanta, hep içimi sızlatan.Başını öne her eğişinde gençliği, yanağını öpmek için uzandığımda Ankara'yı ve köyünde kavuşturup onu susuşunda İstanbul'u anlatan o kızdan, şimdi sıkıntılı bir Yağmur, içimi ürperten bir kasım soğuğu ve söylenmemiş onca şey kaldı.Benden çok uzaklarda ve ne yazık, hep bana günlük.Beni anlıyorsun değil mi? Ne kaldı bana çaresizliğimden başka, nerede kaldığım, ne hayatta kalıyor? , hesap numaraları ve randevuların ezberlendiği soğuk akşamlar ve her fırsatta yıkanıp alkolle, yaralarımı yaladığım o telefonlar... Bana sadece bunlar kaldı. Evet, artık akşam kendini hissediyor ve çok yaşlandım. Ama sürprizler olsun, arkadaşlara da söyle, yavaş yavaş ölmeyi öğrendim..
Atsız başlangıçta dergiyle fiilen de meşgul oluyor ve yoruluyordu. 01 Ekim 1950'de Yılanlıoğlu'na yazdığı mektupta “Bu Orkun dergisi böyle giderse benim imanımı gevretecek. Bir tashîh memuru tuttuk ama daha iş kıvamına girmedi." demektedir (Hacaloğlu 2013: 43). Yine Yılanlıoğlu'na yazdığı 11 Ocak 1951 tarihli bir mektubunda ise
1.457 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.