Nasıl bir yerdi İstanbul? Bağdat gibi bir masal şehri mi? Kaf Dağı'nın ardındaki şehir o mu? Orada masallarda olan herşey olabilirdi. Balık, duman ve deniz kokarmış, gemiler varmış, otobüsler, binlerce insan varmış. Başka şehirler de vardı. Kar ve çam kokulu Bursa; üzüm kokulu sıcak İzmir. Ankara ağırbaşlı bir şehirdi, masal tarafı yoktu bizim için. Büyük şehirlerden sözedilirken ben, gidip gelip yürüttügüm leblebilerim cebimde, iyice yerime yerleşir, anlatılanları dinlerken, bir varmış bir yokmuş ülkelerinde kaybolurdum. Bu hikayeler uzun, sıcak güneydogu gecelerine bir meltem serinliği getirirdi. Hikayeler bitip, derin bir nefes aldıklarında hepsi düşüncelere dalarlardı. Herşeye rağmen bütün saltanata, ayrıcalıklara rağmen, hepsinin o şehirleri özlediklerini anlardım.
Sayfa 73 - SUKitabı okudu
Böyle kaldı aklımda ölüm. Başka nasıl anlardım, bir yere koyardım içimde bilmiyorum; gözlerine baktığım, el sıkışıp sohbet ettiğim, kızıp sevdiğim birini bir başına, soğuk toprağın içinde bırakıp evime dönmeyi.
Reklam
Kendi bedenime sahip değilken, onun aracılığıyla bir şeylere sahip olabilir miyim? Sahip olmadığım ruhumla bir şeylere nasıl sahip olabilirim? Zihnimi anlamazken, zihnim sayesinde nasıl anlayayım? Duygularımız geçer; demek ki onlara sahip olamayız. Hele de ne olduğumuzu ortaya koyanlara. Esen rüzgârın ait olduğu akarsuya sahip olabilir miyiz? Ne bir beden var bize ait olan ne de bir gerçek - bir yanılsama bile yok. Yalan hayaletler, yanılsama gölgeleriyiz ve hayatım dışarıda da, içerideki kadar anlamsız. Var mı şunu söyleyecek kadar ruhunun sınırlarını bilen: Ben,kendimim? Ama hissettiklerimi, benim hissettiğimi biliyorum. Bir başkası bu bedene sahip olsa, onda benimle aynı şeyi mi ele geçirmiş olur? Hayır. Bedendeki bir başka duygudur sahip olduğu. Herhangi bir şeye sahip miyiz? Ne olduğumuzu bilmezken, neye sahip olduğumuzu nasıl bilebiliriz? Eğer yediğin bir şey için "ona sahibim" desen, seni anlardım. Yediğin şeyi kendine dahil ettiğine, kendi maddene dönüştürdüğüne, onun içine girişini hissettiğine ve o andan itibaren sana ait olduğuna şüphe yok. Ama yediklerinden bahsederken hiç "sahiplenilmiş" demedin. Bu durumda, sahip olmak diye neye diyorsun?
Can YayınlarıKitabı okudu
Cihan Aktaş'ın "halama benzediğim için" kitabından alıntılar; S 22- Fakat ne kadar da sevmeye başladı küsülü olmayı insanlar... Kırgınlıklarında küskünlüklerinde hep kendilerinin haklı olduğunda diretiyorlar. Özür dilemek istemiyorlar. S 23,24- Yüzümde bir tebessümle dolaşmamalıydım ortalıkta, güler yüz fitme kaynağı olabilirdi. Zaten
Fanshawe’a çok yakın olurdum, ona derin bir hayranlık beslerdim, onun gibi olmak için yanıp tutuşurdum – sonra birden, onun bana yabancı olduğunu anladığım bir an gelirdi, onun kendi içinde yaşama biçiminin benim yaşamak için ihtiyacım olan biçime asla uymayacağını anlardım. Ben hayattan çok şey bekliyordum, pek çok arzum vardı, böyle bir kayıtsızlığa düşmeyecek kadar yaşadığım anın içindeydim. Başarılı olmak, tutkularımın boş işaretleriyle –yüksek notlarla, takdir belgeleriyle, o hafta hangi konuda yarışıyorsak orada alınan ödüllerle– insanları etkilemek benim için önemliydi. Fanshawe bütün bunların uzağında duruyordu, köşesinde sessizce oturuyor, hiç ilgilenmiyordu. Başarılı olduğunda bunu kendine rağmen beceriyordu, hiçbir mücadele, çaba göstermeden, yaptığı işe katılmadan. Böyle bir tavır insanın cesaretini kırabilir, Fanshawe için iyi olanın benim için iyi olması gerekmediğini öğrenmem zaman aldı. Bir insanın bir başkasının duygularına nasıl girebileceğini ve kendisininkilerin artık önemi kalmamacasına o duyguları benimsediğini görmüştüm. İlk kez böyle gerçekten ahlaki bir harekete tanık oluyordum, bundan başka hiçbir şey üzerinde konuşmaya değmezdi.
Geleceğe güvenmiyor oluşumuz, geçmişimizden kopmamızı zorlaştırır.
Reklam
12 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.