Tabiatın elinde elektrik bazen kendi kendini yıkan bir tahrip aletidir. Ağaçları devirir ve yakar. İnsan elektrik ışığında olduğu gibi pozitifi ve negatifi hayırlı bir senteze kavuşturabilir. Bunu madde sahasında yapabilmiştir de manevi sahada henüz zıtlıklarının esiridir. Çünkü bilgisi ve kendi kendisi hakkındaki ölçüsü madde sahasını henüz aşamamıştır. ‘Madde’ derken bugünkü manasını alıyorum. Yoksa Simeranya’da maddenin katılaşmış bir ruh ve ruhun beş duyumuzla idraki mümkün olmayan ince bir madde olduğu kabul edilmiştir. Bilgisi bugünkü manasıyla maddeyi aşamayan insan..
Sayfa 154Kitabı okudu
Bazen kendini bile tanıyamıyordu. İçini dolduran sıkıntıdan ne büyük bir acı duyuyor, ne de bir düşünce üretebiliyordu. İnsanların çoğu gibi o da küçük meselelerle uğraşarak geçiriyordu günlerini.
Sayfa 20 - Ötüken NeşriyatKitabı okudu
Reklam
Kendi kendine yalan söyleyip yalanını ciddiye alan insan sonunda ne kendinde, ne de çevresinde gerçeği seçemez olur, böylece hem kendisine, hem de başkalarına saygısızlık eder. Saygının olmadığı yerde sevgi de kaybolmaya başlar. Bunun boşluğunu doldurmak, gönül eğlendirmek için kendini çeşitli tutkulara, kaba zevklere bırakır, ahlaksızlığını hayvanlığa vardırır; bütün bunlar durup dinlenmeden kendisine ve çevresine yalan söylemesinden doğmaktadır. Kendi kendine yalan söyleyen herkesten önce alınır. Bazen alınmak pek tatlı gelir, değil mi? İnsan, kimseden kötülük görmediğini; kırgınlığı kafasından uydurup laf olsun diye, sırf sahne yaratmak için yalana sarılarak pireyi deve yaptığını bildiği halde surat asar, büyük bir zevkle gücenir ve bunu gerçek nefrete kadar da götürür…
Tabiattaki kendinden zayıfını yutma kuralı en küçük mikroplardan en büyük hatta en yüksek canlılara kadar geçerli... Cemiyetler, hükumetler, devletler de böyle... Bir devler adaletin harfi harfine işlediğine kefil olmak için mahkemeler açıyor, kanunlar yapıyor. Komşusundan bir tabii çalan bir fakiri, bir açı cezalandırıyor. Fakat kendinden küçük veya kuvvetsiz komşu bir hükumeti yutma ve memleketine katmak hırsından, bu adaletsiz düşüncesinden bir türlü kendini kurtaramıyor. İnsanı işlerdeki bu garabet bazen o derecelere varıyor ki hak ile haksızlığın, hakça sahip olmayla çalmanın, gaspın sınırlarının nerelerde başlayıp nerelerde bittiğini belirtmekten insan aciz kalıyor. Bu ana kadar şahit olduğumuz numunelere bakınca 'hak' kı kuvvetin doğurduğu anlaşılıyor.
Sayfa 43 - Kültür yayınlarıKitabı okudu
“Ne kadar kötü günler geçirdin, unuttun mu? Ne kadar çok ağladın, hatırlamıyor musun? Ne kadar üzüldü kalbin, ne kadar titredi ellerin, ne kadar çok gözyaşı tükettin, anımsamıyor musun? Sen ki o küçücük bedeninde dünyalar kadar büyük savaşlar verdin. Bazen yorganının altında kimse seni duymasın diye sessizce ağladın, ama bazen de zaten seni ağlarken duyacak kimsen bile yoktu. Sen buna rağmen yine de sessizce ağladın, uzaktan bir yerden geçen olur da bir ihtimal seni duyar diye. Sen hep sessizce ağladın, sessizce bağırdın, sessizce yakındın. Çünkü verdiğin tüm o savaşlara rağmen o kadar güzel bir kalbin var ki seni ağlarken kimse duymasın istedin... Ama emin ol, ne kadar sessizce ağlarsan ağla bir gün biri senin sesini duyacak. Gözyaşlarını silmek için kendini hapsettiğin karanlığa elini uzatacak, o el senin yüzünü bulacak, gözyaşlarını silecek. Çünkü senin öyle güzel bir ruhun var ki şunu unutma, güzel ruhlar asla yalnız kalmaz... Güzel ruhlar her daim birbirini bulur.”
Ya ateş suyu yok edecekti ya da su ateşi. Başka seçenekleri yoktu. Kader çoktan onların alın yazısını yazıp keskin harflerle mühürlemişti. Ama onlar birbirlerine duydukları amansız aşktan ötürü sonuna kadar savaşmayı tercih ettiler. İkisi de günün birimde bir tarafın yok olacağını biliyordu. Ama yine de denediler. Beklediler. Her bir anı ayrı ayrı değerlendirdiler. Bazen yara alıp tökezlediler, bazen de birlikteyken daha güçlü olduklarını fark ettiler. Ama sonra kader devreye girdi; bir taraf sessizce yok olmaya başladı. Fakat bunu hiç mi hiç belli etmedi. Ve sonunda tamamen yok olduğunda... Diğer taraf onu hiç affetmedi. Affedemezdi çünkü. Her şeye rağmen birbirlerine vermiş oldukları bir söz vardı. Eğer yok olunacaksa birlikte yok olunmalı, hayatta kalınacaksa da birlikte kalınmalıydı. Ama bir taraf oyunu bozdu. Sırf diğeri hayatta kalabilsin diye kendini öylece feda etti. Ne var ki diğerinin de onun peşinden gitmesi çok uzun sürmedi... Çünkü ateşin acısını ancak su, suyun acısını da ancak ateş dindirebilirdi. Onlar birlikteyken bir bütündü.
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.