Nazım Hikmet'ten okuduğum ikinci kitapla karşınızdayım. Bu seferki yolculuğum 1930-1940 yıllarına oldu. O dönemdeki ezen-ezilen, zengin-fakir, çatışmalarını iç içe harmanlamış Nazım Hikmet. Marksizm etkisiyle şiirlerdeki müzikli ahenki okurken hemen tanıyorsunuz. Makinelerin sesini...
Bu eserin ilk bölümü "Benerci Kendini Niçin
Barış Bıçakçı yine bu kitapta da farkını konuşturmuş. Her kitabın da farklı konulara değinip, üslubuyla her seferinde farklı bir şekilde etkilemeyi başarıyor. Bu kitapta ana karakter çok ilgimi çekti. Ve birazda tanıdık geldi :)) Neyse.. Ana karakterin analizleri hayata insana ve eşyaya yüklediği anlamlar çok özgün ve dikkat çekiciydi. Barış Bıçakçı beklemediğin yerde beklemediğin bir şeyden bahsetmeyi seviyor sanırım. Bu üslubu bende sevdim. Mesela yürüyüş yapılırken bir anda cezaevi aracını görmeleri ve cezaevi aracından inenlerin söyledikleri.. Bu işte birden yaralıyor okuru. O gözümüzü yumduğumuz acımasız gerçekleri, hissettirmeden sessiz sedasız karşınıza diki veriyor Barış Bıçakçı. Ve en önemli şeylerden biride kitapta bol bol yazar, şair, şiir, kitap, müzik önerileri var bu da çok hoşuma gitti.
Basılması beklenen roman için, yayın evinden aramalarına kadarki süreci anlatıyor zaten kitap. Bu bekleyişi anlatıyor daha çok. O kısmıda çok sevindim. Romanın ana karakteri için söylenenleri. Çok doğru ve çok hoşuma gitti. Okuduğunuzda göreceksiniz zaten neyden bahsettiğimi. Bu noktada şunu söylemek istiyorum sadece; Yaşamak kirlenmektir. Malesef..
Ve son olarak, o cinayet neyin cinayetiydi ? O kısmı anlamadım ben. Neden her yaşlanan cinayet diye tutturdu kitapta ? Çözemedim :)
Kitap genel olarak keyifli bir solukta okunabilecek bir kitap. Siz bana bakmayın ben fırsat bulamadım. İncelemeyi bile ancak paylaşabildim :)) Keyifli okumalar.
İncelemeyi buraya aktarırken hep bu şarkı vardı dilimde :) onuda ekleyeyim sizin için
youtu.be/iH1FL8kLpjQ
Orda da geçiyor günler...
Duyar gibiyim, orda da,
- Her an ömrüm tükenirken -
Orda belki bir adada
Geçiyor özlenen günler.
Geliyor ta uzaklardan,
O benim olan diyardan
Kulağıma kadar sesler,
Ve içimden diyorum ben,
Geçiyor ruha denk günler,
Yalnız renk ve ahenk günler...
Bir titreyişle arada
Sesleniyor bir çıngırak.
Her ses uzak, uzak, uzak...
Her ses sanki bir gülüştür.
Her ses şarkı ve öpüştür...
Ah, şu ufkun arkasında,
Sonsuz bahar havasında,
İşitiyorum kuşların
Kuşların öpüştüğünü,
İşitiyorum bir narın
Çatlayarak düştüğünü...
Orda da geçiyor günler,
Geçiyor beklenen günler,
Geçiyor gelmeyen günler.
Beklenen gün geldi çattı ve ben hala hazır hissetmiyorum kendimi. Ne yapacağım? Onca zaman sonra ya bocalarsam? Ya karıştırırsam? Ya unutursam? Ya devam edemezsem? Hayatın devam ettiğine inandırdım kendimi, ya ben devam edebiliyor muyum gerçekten? Kurtulmalıyım bu ruh halinden. Normalde böyle endişeler yaşamam pek ama bu kez farklı, burası özel,