Varlıkta, sağlıkta, sıcak bir çatının altında ve her şey yolundayken sevmek en kolayı küçük kızım.Ben sana bana getireni, kıyamet gibi bir savaşın ortasında, üzerimize bombalar yağarken sevdim. Cehennemin avuçlarındayken onu cennetim bildim.
"98
Saat bir çekirge gibi, tıkırdıyor,
hışırdıyor ateş,
fırın kuru, faaliyette mi yoksa?
Al ipek yanıyor.
Fareler kemiriyor hayatın
zayıf temellerini,
bir kırlangıç, bir de benim kızım,
çözüyorlar küçük kayığımı.
Yağmur mu tıpırdıyor damda?
Siyah ipek yanıyor ─
Ama kiraz ağacı duyacak
Denizin altındaki vedalaşmayı.
Masumdur çünkü ölüm
ve hiçbir şey gelmez elden,
kalp kalıp nerdeyse
bir bülbül sıcaklığında.
(1917)
S.E."
Bana inanıyordu, onun sayesinde ben de kendime inanmaya başladım. O dönem neredeyse bir hiçtim, şimdiyse neredeyse bir şeyim.
Sanırım benimle gurur duyuyordu. Arkadaşları için bana kitaplarımı imzalatıyordu. Madem uzağı iyi görüyor, hala gurur duyuyor olmasını isterdim. Artık burada olmasan da neredeyse her gün yıkanmaya ve tıraş olmaya devam ediyorum. Benden utanmaman için ve her şeye rağmen cesur olduğumu düşün diye kendime dikkat ediyorum, iyi bakıyorum. Çok şükür kızım Marie var. Onun seviyesinde olmam lazım. Burada, aşağıda herkesin seni ne kadar çok sevdiğini görmeliydin. O kadar çok kişi ağladı ki. Ben ağlamadım. Bilmiyorum. Sadece küçük mutsuzluklar için ağlıyorum, büyüklere ağlamıyorum. Ve sanırım gözyaşım kalmadı. Küçükken hava ne zaman soğuk olsa ağlardım. Gözyaşı kaynaklarımı kurutmuş olmalıyım.
"Bir Anneden Kızına...
Yaşlandığımı gördüğün gün senden sakin olmanı rica ediyorum ama her şeyden önemlisi neler yaşıyor olabileceğim konusunda benimle empati kurmanı rica ediyorum.
Seninle yürüyüşe çıktığımızda tekrar tekrar aynı şeyi söylüyorum ya , bana 'anne daha 5 dakika önce aynı şeyi söylemiştin" deme... Sadece beni dinle...