"Ve şimdi," dedi meçhul adam, "iyiliğe, insancıllığa, minettarlığa elveda... Yüreği çiçeklendiren tüm duygulara elveda!.. İyileri ödüllendirmek için Tanrı'nın görevini üstlenmiştim... Şimdi kötüleri cezalandırmam için intikam tanrısı yerini bana bıraksın! "
"Kaçmanın imkansız olduğunu anlıyorum; Tanrı'nın gerçekleşmesini istemediği bir işi denemek Tanrı'ya karşı gelmektir."
"Neden cesaretinizi kaybediyorsunuz? İlk seferinde başarmayı istemek Tanrı'dan çok şey beklemek demektir. Daha öncekinden farklı bir yöne doğru yeniden başlayamaz mısınız? "
Kısa süre sonra beyninin aydınlandığını hissetti; bütün belirsiz ve kavranamaz düşünceler, belki de bir hanesinin fazlalığıyla insanı hayvandan üstün kılan bu mükemmel satranç tahtasındaki yerlerini alıyordu. Düşünebiliyor ve düşüncesini akıl yürüterek pekiştirebiliyordu.
Hiçbir şey onu oyalayamıyordu; çağlar arasında süzülüp uçmayı tercih edecek olan hareketli ruhu kafesteki bir kartal gibi tutsak kalmak zorundaydı. Böylece, belli bir nedeni olmadan ve kaderin olağanüstü bir oyunuyla mahvolan mutluluğunu takıntı haline getiriyor, kendini kaptırdığı, evirip çevirdiği bu düşünceyi her yönüyle inceliyor ve onu âdeta Dante'nin cehennemindeki acımasız Ugolino'nun Başpsikos Roger'nin kafatasını yemesi gibi iştahla dişliyordu.
Ve bu anlamlı bakışlar ve bu yalvaran tavır karşısında canı sıkılan Villefort, Mercedes'i itip içeri girdi ve kendisine dayatılmak istenen bu kederi dışarıda bırakmak istercesine kapıyı hızla kapadı.
Ama keder kapıyı kapayınca uzaklaşmaz. Yaralı, Vergilius'un sözünü ettiği ölümcül ok gibi onu beraberinde taşır.
"Hadi canım," dedi, " çekinecek bir şeyiniz mi var? Bana kalırsa her şey istekleriniz doğrultusunda gerçekleşiyor! "
"Zaten beni ürküten de bu," dedi Dantès, "insanın böyle kolayca mutlu olabileceğine inanamıyorum! Mutluluk o büyülü adalarda kapılarını ejderhaların koruduğu saraylara benzer âdeta. Ona sahip olmak için mücadele etmek gerekir.
İnsan bazı anlarda eskiden yaşadığı şeyleri tekrar yaşıyormuş gibi olur. İçinde bulunduğu an bir rüya ya da yaşanılıp da unutulmuş bir hal gibidir, ama aynı insanlar sanki yine çevresine oturmuşlardır, onları tanır ve evvelce duymuş olduğu sözlerini tekrar duyar.
Aşk bir ruh kangreni; o kadar çabuk ilerliyor ki. Daha şimdiden ne haldeyim. Zamanı saatlerle, dakikalarla, güneşin doğup batmasıyla değil; sizinle ölçüyorum: 'Onu gördüm, görmedim, göreceğim, görmeyeceğim, gelecek, gelmeyecek...'
Ben geleceğe ait şüphelerimle sizi üzmüyorum çünkü ben umutların en iyisine bağlanıyorum. Bende mutluluk, korkuyu bastırıyor. Ben sizin gözlerinizin parlamasına, beni aramak için tepeleri tırmanmanıza, uyuşukluktan kurtulup bana bir kitap ya da bir çiçek getirmek için şehre koşmanıza, benim için gülmenize ve hayata bağlanmanıza değer veriyorum
Kurnazlık bozuk para gibidir: Onunla büyük şeyler satın alınmaz. Bozuk para ile bir insan ancak birkaç saat yaşayabilir. Kurnazlıkla bir şeyi gizleyebilirsiniz, bir adamı aldatabilirsiniz, ama onunla geniş bir ufka varamazsınız, büyük olayları bir sonuca götüremezsiniz. Kurnazlık kısa görüşlüdür: Burnunun ucundakini iyi görür, fakat çok defa insanı başkaları için hazırladığı tuzağa düşürür.