Beni mahveden bir kitaptan bahsedeceğim size bugün. Öyleki okurken bir süre ara vermek zorunda kaldım. Boğazıma öyle bir yumru oturdu ki zaman zaman yaşananlara, insanlığını kaybeden canavarlara, gözünü para güç hırsı bürümüşlere lanet ettim.
Yazar çok ince ve hassas bir konuyu kaleme almış. İnsan kaçakçılığı, pedofili, çocukları dilendirme, para için kullanma vs... Böyle hassas konularda okuyucuya o duyguyu geçirebilmek için illa açık açık bir şeyleri yazmaya gerek olmadığını çok güzel bir şekilde göstermiş. .
Ana karakterilerimizden Harun, büyük bir trajedi yaşayan ve bunun sonucunda hayatı tamamen değişen bir polis. Genelde çoğu kitapta bu gibi durumlarda karakter sürekli alkol, şiddet gibi ögelere yöneliyor. Yazarın bu tarz bir yola değil de Harun için aşırı kilo yolunda ilerlemesini çok sevdim. .
.
Küçük Beria’nın hikayesini mutlaka okuyun. .
Hayır, bize bunları öğretmediler: Lisede Sophokles okuduk, klâsik Türk sanat musikisine sövmeyi, Divan şiirini hor görmeyi, buna karşılık devletin yayınladığı kötü çevrilmiş batı klâsiklerine körü körüne hayranlık göstermeyi öğrendik. Sanki Sinan Leonardo'dan önemsiz, Mevlâna Dante'den küçüktü, Itri ise Bach'in eline su dökemezdi. Aslında kültür emperyalizminin ilmiğini kendi elimizle boynumuza geçiriyorduk, ulusal bileşim arama yerine hazır bileşimleri aktarmak hastalığımız tepmişti, o kadar ki ikinci Dünya Savaşı sonrasında batılı emperyalizmin örgütlü politikasını uygulamaya kendiliğimizden talip olduk. Stalin ve Beria da, haksız ve ahmakça istekleriyle bunu kolaylaştırdılar.
Oysa, bir kere yaptığımız BATILILAŞMAK DEĞİLDİ, ikincisi BATI BİZİM SANDIĞIMIZ GİBİ DEĞİLDİ., üçüncüsü BATININ ULAŞTIĞI YER ÖZENİLECEK BİR YER DEĞİLDİ.
Açık bir tehdit oluşturan Sovyet tehdidi Türkiye'yi Batı ittifakına yönelmişti.
Nikita Kruşcev, Beria'ya Stalin'in Türkiye'yi korkutarak Amerikanın kucağına ittiğini söylemişti.
Cenk Çalışır bana göre ülkemizdeki en iyi polisiye yazarlardan biri. Tüm kitapları birbirinden güzel. İlk Zehr-i Katil kitabını okumuş, kendine hayran kalmıştım. Yazar bu son kitabında Suriye göçmenlerin zorlu yaşam koşullarını, çocuk tacizcilerini, çocuklara yapılan istismar, insan kaçakçılığına yer vermiş. Kitabın polisiye kısmını sevdim. Çok çok iyiydi. Ne fazla detay ne de gereksiz herhangi bir cümle vardı. Bu yazarın emin olun her kitabı birbirinden güzel. Yalnız bu kitap benim ruh sağlığımı yerle bir etti, yüreğim dayanmadı okurken. Kitap o kadar etkiledi ki beni, bir ara nefes alamadım, boğuluyorum sandım. Tamam bazı insanlarda gerçekten vicdan yok, ülkemizde yaşanan gerçekler bunlar inkar edemeyiz ama ruh dengem bozuldu, sinirlerim yıprandı. Çocuklara yapılan tecavüzlerden tutun da; ölümler, savaş, açlık, intihara kadar iç karartıcı ne varsa hepsi var bu kitapta. Zaten ülke olarak mutsuzsuz, haberleri artık izleyemez olduk. Bir de üstüne böyle kitaplar okuyunca inanın depresif ruh haline giriyor insan.
1954 yılında, Beria'nın düşüşünden hemen
sonra Büyük Sovyet Ansiklopedisi'nde yaşanan o ünlü olayı açıklayabilecek tek şey olan o aynı büyük Öteki'ydi. Olay şuydu: Ansiklopedi'nin Sovyet aboneleri B harfindeki maddeleri içeren cildi aldıkları zaman, elbette, Beria üzerine iki sayfa, yani bir yaprak uzunluğunda bir makale vardı, makale onu Sovyetler Birliği'nin
büyük bir kahramanı olarak övüyordu; fakat onun bir hain ve casus ilan edilerek gözden düşmesinden sonra, yayınevi bütün abonelere Beria'nın yer aldığı sayfanın kesilip gönderilmesini isteyen bir mektup gönderdi; onun yerine Bering Boğazı ile ilgili (resimli) bir yapraklık madde göndereceklerdi, yani bu yaprak cilde eklendiği zaman, bütünlüğü tekrar sağlanmış olacaktı, tarihin aniden yeniden yazımına tanıklık edecek bir boşluk
kalmayacaktı...
... Brecht'in kurgusal ajitatörlerini Stalin'in fazlasıyla gerçek olan, Vişhinski gibi cellatlarından ve Beria gibi polislerinden ayıran şey, bu sonuncuların sanıkların şu
ya da bu hain, kanlı, komplocu işleri gerçekten yapmış olduğunda banal ısrarlarıydı - gerçek olguları aşan
paradoksal bir “nesnel” suç düşüncesini izlemek yerine buna inanıyorlardı ... Brecht kartları başka türlü açar, ve biz izleyiciler idam edilen kahramanı bağrımıza basmak zorunda kalırız.
Bir yıldan fazla zaman geçti. Bir dostum, “hocam, şöyle bir roman var, senin yazdığın ve ilgini çeken tarzda. Tavsiye ederim.” demişti. Elbette çok fazla kitap tavsiyesi alıyoruz ve hepsini okuma imkânımız olmuyor. Ancak sevdiğim biriydi ve o güne dek ne adını ne yazarını duyduğum bu romanı bir kenara not ettim. Bütün o zaman zarfında hep aklımın