“O tadına doyulmaz hayat pınarı… Ebedi gençliğin kaynağı… Pandora’nın büyülü iksiri… Sevgilerimin, özlemlerimin, tutkularımın aslan payını vereceğim sana, sen de karşılığında bana ölümsüzlüğü. Tırpan diğer her şeyi biçerken ben özgürce at koşturacağım sonsuz, yemyeşil kırlarda. Bilmediklerime inanacağım, yapmadıklarından güç alacağım, tanımadıklarıma sığınacağım, ihtimallerle tazeleneceğim… İki vakte kadar bir adam öldüreceğim. Evleneceğim sonra. Bir cesedi tek başıma zor iştir çünkü ve aşk, karşılık bulmayan iki sevgi. Mahsustan yanlış yerlere bakacağım, çiçeklere değil vazolara şiirler yazacağım, inanmadığım şeylere, inanmadığım manalar yükleyeceğim, doğru hayatı yanlış yaşayacağım. Göz önünde görünmez olacağım. Zamanın kanlı ellerini seninle bağlayacağım, insafsız dudaklarını seninle mühürleyeceğim. En güvenli limanım, biricik sevgilim, hayat ışığım… Ey benim güzel pişmanlığım…”
Bir kimse arıyorsa, gözü aradığı şeyden başkasını görmez çokluk, bir türlü bulmayı beceremez dışarıdan hiçbir şeyi alıp kendi içine aktaramaz, çünkü aklı fikri aradığı şeydedir hep, çünkü bir amacı vardır, çünkü bu amacın büyüsüne kapılmıştır. Aramak, bir amacı bulmak demektir. Bulmaksa özgür olmak, dışa açık bulunmak, hiçbir amacı olmamak. Sen, ey saygıdeğer kişi, belki gerçekten arayan birisin, çünkü amacın peşinden koştuğundan hemen gözünün önündeki bazı şeyleri görmüyorsun.