"sen ki beni asla , asla tanımadın , bir su birikintisinin yanından , bir taşa basar gibi üzerime basıp gittin , gittin , hep gittin ve beni hiç bitmeyen bir bekleyişe mahkûm ettin , neyimsin ki sen benim ?"
“Mikroskop altında İngiliz kanını görmedim. Rengi bizimki kadar kırmızı mı yoksa mavi mi , bilmiyorum ‘ Fakat Türk kanı ateş gibi sıcak ve kırmızıdır .”
O kadar harika bir kalem ki Reşat Nuri Güntekin , inanılmaz akıcı bir şekilde 3-4 güne bitirdim . Her bir sayfasını ayrı merak ediyor heyecanla çeviriyordum sayfalarını. Kitabın baş karakteri feridenin yerine kendimi koyarak onunla yaşadım , onunla hissettim. Sonunun mükemmel şekilde bitmesine o kadar sevindim ki çünkü hüzünlü biten kitaplar hep üzer beni. Kesinlikle okunması gereken bir kitap bilmem kaç gün etkisinden çıkamayacaksınız.
" ah bu erkekler ! Hepsinde aynı gurur , aynı kendini beğeniş. Bizim de bir kalbimiz olduğunu , bizim de "mutlaka isteyecek bir şeyimiz olabileceğini , bir türlü akıllarına getirmek istemiyorlar . "
" Kâmran , görüyorsun ki , bizi her şey birbirimizden ayırıyor. Seninle artık iki düşman bile değiliz , birbirini hiç , ama hiç görmeyecek iki yabancıyız. "
" artık hayatla barıştım. Her şeyi tekrar seviyorum . Kâmran , bir akşamüstü , kalbime gömdüğüm o zavallı miniminileri öldüren sen olduğun hâlde bu gece , senden bile eskisi kadar nefret etmiyorum ."