Osmanlı Devleti Batı dünyasında ilerleme sağlayan, sanayileşme, üretim, yeni teknolojiler yerine sadece gardrobu almıştı. Batılı gibi giyinmek, yaşamak ve evleri bu şekilde dekore etmenin Batılılaşma olduğu sanıldı.
dışarıdaki dünyada kadınlar saç renklerini değiştirme gücüne sahipler. ve göz renklerini. ve dudak renklerini. dışarıdaki dünyada insanlar kuşları evlerinde tutuyorlar. dışarıdaki dünyada televizyon denilen ruhlar insanları evlerinde ziyaret ediyor. ruhlar radyo tabir edilen şeyler vasıtasıyla insanlarla konuşuyormuş. bir arada olmaktan nefret ettikleri ama yalnız kalmaktan da korktukları için insanlar telefon denilen bir alet kullanıyorlarmış. dışarıdaki dünyada gerçek sessizlik yok. dışarıya çıkınca vazgeçmen gereken nimetlerden bir tanesi de karanlıktır. dış dünyada otomobillere güç vermek ve uçakları gökte uçurmak için şeytanla pazarlık yapılıyor. insanları tembelleştirmek için elektrik tellerinden kötülük geçiyormuş. insanlar bulaşıklarını yıkamadan dolaba geri koyuyorlar ve bulaşıkları dolap yıkıyormuş. borularda gezen sular insanların çöplerini alıp götürüyormuş, gerisi de onların sorunu değilmiş zaten. dış dünyada insanlar aynalara bakarlar. otobüste önünde oturan insanların aynaları varmış ve durmadan nasıl göründüklerine bakıyorlarmış. dış dünyada bütün sayım işlemler makinelerin içinde yapılıyormuş. tüm yemekler garsonlar tarafından yediriliyordu insanlara. otel denilen şey, içinde bir sürü insanın barındığı, yemek yediği ve uyuduğu ama kimsenin birbirini tanımadığı büyük bir evdir. dışarıdaki kiliseler de dev dinlerin uzaktaki fabrikalarında üretilen yalanları insanlara satan mağazalardır.
İnternet ezici bir çoğunlukla, şahsi, özel, bireysel amaç ve hedeflerden başka amaç ve hedefler hayal edebilmekten aciz, kendi ilgi ve çıkarlarına gömülü öznellikler üretir.
Gelgelelim, toplumsal değişimi dert edinen azınlık da çevrimiçi etkinliklerin ihtiyatları karşısında yaşam tarzlarının radikal dönüşümü fikrini nadiren öncelikli görmektedir.
Kişi bir yaşam tarzı olarak başkalarıyla paylaşma ve işbirliği yapma fikrinden paniğe kapıldığı sürece, isyan etme yetisinden yoksundur, mevcut kurumlara bağımlı kalır. Çürütülemeyecek bir hakikattir bu: sosyal medyada devrimci özne yoktur.
Hesap ve ölçümün bütün yaşam alanlarına girdiği “hegemonik piyasa hâkimiyeti”, bireyin kendini ve başkasını sevmesini ya da geleceğe yönelik bir arzusu olmasını imkânsızlaştırır.
Artık hayata eski emniyetim kalmamıştı. Onu, kendi içimde yeşeren, çiçek açan, meyve veren bir şey gibi değil, ister istemez savletine maruz kaldığımız bir zulüm gibi görmeğe başlamıştım.