Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Serseriydik, tembeldik, günlerimizin sayılı olduğunu biliyorduk. Rahattık bu yüzden, ne kadar yeteneksiz olduğumuzu anlamalarını bekliyorduk. O gün gelene dek arada sırada birkaç dürüst saat çalışıp sistemin içinde var olmaya çalışıyor, geceleri hep beraber kafaları çekiyorduk. "
LOJMAN Lojmanda oturmak ayrı bir yaşam tarzı. Herkesin kocasının aynı işi yaptığı bir aileler topluluğu bu. Çalışmayan kadınlar için standart bir hayat: Sabah aynı saatte, hatta aynı dakikada evinden çıkan üniformalı kocalar, pencereden kocalarının servis araçlarına binişini seyreden kadınlar, öğleye kadar ev işleri, öğleden sonra kadın
http://www.hakanevrensel.com/guneydogudan-oykuler-2/Kitabı okudu
Reklam
Alışıyorduk çünkü, kanlı ellerle yaşamaya alışıyorduk. Bir çocuk öldürülüyordu mesela, daha 14 yaşında ulan! Ve birileri meydanlara çıkıp evladını kaybetmiş bir anneyi yuhalatabiliyordu. Yuhalıyordu da kitle. Kitle alışıktı çünkü ölümlere. Ölümün kendilerinden uzaklığına alışıktı kitle. Çalışınca değil kısaca, alışınca oluyordu bu ülkede herşey. Alışınca bir şeyler mümkün olabiliyordu. Çünkü alışınca daha kolaydı devam etmek. Alkışlamak, eleştirmek, yuhalamak, sevmek ve nefret etmek daha kolaydı. Yaşamak daha kolaydı alışınca. Gazeteleri okuyup akli dengemizi hala koruyor, haberleri izleyip en yakın bıçakla bileklerimizi kesmiyor oluşumuzun tek nedeni alışıyor oluşumuzdu. Çünkü alışınca her şey, alışılagelmiş oluyordu. Biz de devam ediyorduk. Yaşamaya, ilerlemeye, zam istemeye, pazartesi sendromlarına, arkadaş buluşmalarına, sevişmeye, yürümeye, unutmaya, uyumaya... hepsine devam ediyorduk -yani yaşamaya. Çünkü biliyorduk, bu ülkede işler çalışınca değil, alışınca yürüyordu. Adalet yerini bulunca değil, adaletsizliğe alışınca temize çıkıyordu ayakkabı kutularında milyonlar saklayan alınlar ve zerre kadar utanmadan yapılıyordu alnı aklanmışlar tarafından balkonlarda konuşmalar. Çünkü çalışınca değil, alışınca unutuluyordu her şey. Unutmaya alışılıyordu... ve yavaş yavaş unutuluyordu... Unutulu... unutu... unut...-tuk bile.
Durdu. Birbirimize işaretler yapıyor, doğru zamanın gelip gelmediğini anlamaya çalışıyorduk. Biraz fazla gürültü yapmış olmalıyız ki bir an için durdu. Yazmayı bırakıp arkasına döndü. İşte o an sıralarımızdan kalkıp etrafını sardık. Ona en yakın olmaya çalışıyorduk çünkü biliyorduk. Ona verilen ışık bizi karanlıklardan çıkartmaya yeterdi. Öyle de oldu.
Sık sık başı ağrıyordu. Çok ders çalışmasına rağmen "anne çok çalışıyorum fakat unutuyorum" derdi. Bakkala birşeyler almaya gönderdiğimde ne alacağını unutuyordu. Not tutmaya başladı, not tutmasa unutuyorum diyordu. Keşke o zaman farkına varsaydım diye kendimi suçluyorum. Biz çok ders çalıştığı için belki zihni yoruluyor diye
Bazen sanki karşısında biri varmış gibi konuşup, çok değişik bir ses tonuyla gülüyordu. Zaman zaman birden öfkeyle bir bağırıyordu ki, neye uğradığımızı şaşırıyorduk. Ben de de panik atak başlamıştı. Yerinden kıpırdarsa, ben aniden çok korkuyordum. Yanımda bir başkası yükses sesle konuşsa, öksürse çok korkuyordum. O sinirlenince elim ayağıma
Reklam
Ve işin korkunç yanı, farklı düşündüğünüz için sizi öldürecek olmaları değil, haklı olabilecekleriydi. İki kere ikinin dört ettiğini nereden biliyorduk ki? Yerçekimi diye bir şey olduğunu nereden biliyorduk ki? Geçmişin değiştirilemez olduğunu nereden biliyorduk ki? Madem geçmiş de denetlenebiliyordu söylenecek ne kalıyordu ki geriye?
Sayfa 106Kitabı okudu
"Babam evde yoksa, okula giderken mahallemizdeki bakkalımızdan harçlık alabileceğimizi biliyorduk. Şimdi "bir çocuğun marketten harçlık isteyebilmesi" fikrine ne kadar uzak duruyorsak, hayat o kadar acımasız ve mekanik bir hale dönmüş demektir." {Tarık Tufan - Bir Adam Girdi Şehre Koşarak}
1.000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.