Ah Sallinger vah Sallinger sen nesin Sallinger...
Atölyede dersteyken Muz Balığı İçin Harika Bir Gün adlı hikayesini okumamızın ardından, aslında basit gibi duran bu öykünün sembollerini tartışmamız sonucunda altında nasıl bir cevher olduğuna şaşırarak hayranlık katsayımı arttıran o güzel kalemli Sallinger.
Glass ailesinin bir diğer hikayesi ile karşı karşıyayız. Çok basit aslında. Bir aile ve çevresinde dönen olaylar. Asıl olay da bu ya zaten. Farklı değil, çünkü bizden biri. Anne Glass'ın tavırları, kardeşlerin durumları, kendilerini arayışları... Ah pekala pek de bizden değiller zira Glass'lar bir hayli yüksek iq'lara sahipler. Ancak bu durum onları ayrıştırmıyor. Çünkü günümüz çoğu yazarının başının belası bir durumla bunu bertaraf ediyor yazarımız. Sadece esmer olduğu için okulda badboy olarak tanımlanan ve gram değeri olmadığı halde göklere çıkartılan hikayelere inat Sallinger, ne kadar farklı olursa olsun karakterlerini gerçekten yaşatıyor ve onları İNSAN gibi gösteriyor.
Karakterlerin diyalogları onları tanımamızın temel yapı taşlarını oluşturuyor. Lakin öyle ahım şahım sohbetler değil bunlar. Günlük, sıradan konuşmalar ancak her bir karakterin nasıl bir yapıda olduğunu şıp diye anlayabiliyorsunuz. Hayran olmamak elde değil.
Tabi betimlemelerine değinmeden de edemeyeceğim, zira öyle bir tanımlıyor ki sanırsınız siz orada doğmuş, büyümüşsünüz de Franny ve Zooey ile o salonda oturuyor, boyanın puro ile karışmış kokusunu alıyorsunuz. Basitlik zordur, derler ya, aynı o şekil. Sallinger bunu aşmış bir yazar.
Okuyunuz okutturunuz efendim.