Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İdam Edilen Beden
Yeni duyarlılığı doğrulayan bu verilere karşın, en büyük ceza "sanayi öncesi Avrupa'da ceza sisteminin temel taşı" olmayı sürdürür. Dolayısıyla, idam edilen beden ve onun kızgın demirle damgalanması "devletin tekeline aldığı ceza düzeninin merkezinde" bulunmaktadır hala. Fransa'da olduğu gibi İngiltere'de de idam halkın önünde gerçekleşir. 1757'de, Damiens'in ölüm cezasına çarptırılması suçun canavarca yapısının sergilendiği bu ayinin en dikkat çekici örneğidir. Ceza tiyatrosu bir şekilde kıyımın suçlunun bedenine kazınmasını sağlar. Michel Foucault'nun yazdığı gibi, zarara uğrayan hükümdarlığın yeniden toparlanmasını sağlar. İktidarı belirleyen kuralların merkezini oluşturur. idam hukukun kutsallığını kanıtlar. Özellikle Fransa'da, bedenine suçun saldırdığı kralın gücünü ve öfkeli üstünlüğünü simgeler.
Sayfa 294Kitabı okudu
tarihe bakış hususunda Atatürk'ün altını çizdiği satır.
Tarih, ilk bakışta, kurbanları, onları sadece zevkleri için kurban eden cellatları gösterime sunan bir dehşet tiyatrosu olarak gözükmekteyse de, aynı zaman da ahlakın da değerli bir tablosunu sunmaktadır ve tarihin bu kısmı, şahsi karakterin fertleri yönettiği gibi, bir milletin alışkanlıklarının da onu yönettiği göz önünde tutulduğu takdirde, çok daha ilgi çekici olacaktır. İnsanları tanımak ve onları yönetmek için daha verimli bir metot var mıdır?
Sayfa 437 - cilt XVI.Kitabı okuyor
Reklam
Mobbing Bank Diyor ki;
Kuklalar Arasında ki Kör Dövüş Kuklacı ile savaşan bir tek Mustafa Kemal Atatürk'ü tanıdı dünya ve insanlık. Gerisi kuklacı lehine kuklalar arası dövüşten ibaret. Kuklacı ile savaşalım diyen çok az olduğu için fırsat büyük. Kuklalar iplerinin oynatıldığı kadar hareket edebilirler. Kukla yaratanlar ve kukla oynatanlar farkını
"Her yaşayan ölür, her yeni eskir. Ben de öleceğim fakat temelli anılacağım. Çünkü arkamda senin gibi tertemiz bir çocuk, hayırla anılacağım bir evlat bırakıyorum." Asr-ı Saadet Radyo Tiyatrosu
"Ben ancak develerin sahibiyim. O Kabe'nin de bir sahibi var ve onu koruyacak olan O'dur." (Abdulmuttalip) Asr-ı Saadet Radyo Tiyatrosu
ve kendimi yalnızca tiyatroya adayacağım, onu kavradığım biçimiyle bir kan tiyatrosu her temsilinde hem oynayana hem de seyredene bedensel bir şey kazandıran tiyatro, zaten oynanmaz, eylenir. Gerçekte, tiyatro yaratmanın kaynağıdır.
Reklam
Tolstoy’un Anna Karenina’ yı yazdığı yıllarda, düşünün bizim Şemseddin Sami: “Türk milletinin romanı yok” diyor ve Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat diye iptidaî bir roman yazıyor. Karşı taraf, artık bütün klasik devri, modern romantik devri, vs bitirmiş, natüralist tiyatro devri başlamış, Çehov’lar, Ibsen’ler ortalığı tutmuş. Şemseddin Sami: “Bu Arnavut milletinin hiç tiyatrosu yok” diyor, Besa’ yı yazıyor. Besa’ yı Arnavutça yazıyor, oynayacak adam yok. Arnavutlar icra etmeden önce Türkçeye çevriliyor ve tabii bir Ermeni oynuyor: Tiyatro-yı Osmanî’de Güllü Agop... Osmanlı İmparatorluğu’nda bu Arnavutun piyesini ilk defa Türkçe oynarsın ve de Ermeni oynar.
DÂRÜLBEDAYİ Türk tiyatrosunda en önemli atılımlardan biri "Dârülbeda- yi"nin kuruluşudur. 1913-1914 yıllarında İstanbul Valisi olan Operatör Cemil Paşa bir konservatuvar açmak istedi. Belediye Meclisi'ndeki Avrupa görmüş birkaç kişi de bu isteği destekleyince, konservatuvar için üç bin lira ödenek ayrıldı. Cemil Paşa konservatuvarm
Sayfa 244 - Mitos Boyut yayınları 2010Kitabı okudu
Türk tiyatrosu deyince çoğu kimsenin aklına yüz yıllık bir geç­miş geliyor: Batıya açılışımızla birlikte başlayan, Batı etkisindeki Türk tiyatrosu. Daha geniş bir düşünüşe ulaşmış olanlar, "tiyatro" sözcüğüne dar bir anlam yüklemeyenler ise meddah, karagöz, or­ taoyunu gibi eski eğlenceleri de hatırlıyorlar. Oysa bunlardan yal­ nız sonuncusu "tiyatro'ya yaklaşıyor ki o da bir on dokuzuncu yüzyıl eğlencesi. Daha önce bir Türk tiyatrosu yok muydu? Dün­ ya tiyatrosunu anlatırken çeşitli toplulukların geçirdikleri evrimle­ ri özetledik, bu evrimler arasında büyük benzerlikler bulunduğu­ nu gördük.
Sayfa 223 - Mitos Boyut yayınları 2010Kitabı okudu
Savaş Tiyatrosu
"İran'ın 'gerçek vaat' operasyonu 'boş vaat' operasyonu çıktı" Hiçbir stratejik hedefi vuramadılar yada zaten öyle bir niyetleri yoktu görevlerini icra ettiler. Tahran, ABD'de zayıflayan İsrail desteğini güçlendirdi.
Reklam
Mısır'ın en az 3500 yıl sürmüş bir tiyatrosu var. Belki de çok da­ ha fazla. 4500 yıl İ.Ö. 4000'den İ.S. 400'e kadar. Bu kadar uzun ya­ şamasına karşılık pek az değişikliğe uğramış bir tiyatro. Din, inanç, gelenek tiyatrosu. Judea'da ise Tevrat var. Kızgın bir güneşin altında din adamlarından, inançlı kişilerden kurulmuş bir alay ilerliyor. Kralın sarayından büyük Osiris Tapı- nağı'na doğru ağırbaşlılıkla gidiyorlar. Bir yanda duygusuz, sessiz bir sfenk, ötede Mısır'ın eski dünya içindeki büyüklüğünü, eziciliğini dile getiren bir piramit, sonrası uçsuz bucaksız çöl.
Sayfa 28 - Mitos Boyut yayınları 2010Kitabı okudu
Beckett tiyatrosunun içeriği, genel bağlamda, düşünce ve yazın tarihi boyunca hiç durmadan irdelenmiş sorunlardan oluşmaktadır: benliğin niteliği, dünyanın niteliği, Tanrı'nın niteliği... Beckett'in insanlarının felsefeyle pek bir ilgileri yoktur; yine de insana, dünyaya, Tanrı'ya ilişkin sorular sormayı bir yaşam biçimine dönüştürmüşlerdir.
Sayfa 117Kitabı okudu
İnsanın, bebeklik aşamasında başlayan çaresizliğinden, yaşlanıp da bir türlü ölemeyişine uzanan süre içinde hem acı çekmesi hem de kendisine en yakın olanlara acı çektirmesi, Beckett'in insan varoluşunun anlamsızlığına getirdiği en çarpıcı örneklerden biridir.
Godot'yu Beklerken
Estragon fiziksel gereksinimleri dışında her şeyi 'hiçleyen' bir tutum içindedir. Godot'yu beklemeye tutsak oluşunun nedeni de Vladimir'den ayrılamayışıdır. Estragon'un seçimi, Godot'yu beklemektense 'intihar etme'leridir. Ancak, ikisinden birinin başarılı olamaması durumunda geride kalanın yalnız kalacağını düşündükleri için, kendilerini asmaya kalkışmazlar.
Ünlü yönetmen ve kuramcı Antonin Artaud'nun düşünceleri de 'uyumsuz tiyatro'nun oluşmasına bir oranda öncülük etmiş sayılabilir. Artaud, 1939'da yayımlanan Tiyatro ve İkizi, (Le théâtre et son double) adlı yapıtında tiyatro sanatını, akıl ve mantığın belirlediği bir söz ve eylem düzeninin egemenliği altına almış olan Batı uygarlığının, bu sanatı gitgide ritüel kökeninden kopardığını söylüyordu.
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.