Birbirinden bağımsız 32 kısacık öykülerden oluşan Barış Bıçakçı’nın 2006 ‘da ilk kez yayınlanan roman tadında hayatın içinden, hepimizden birilerini anlattığı ,dimağımda hoş bir tat, yüzümde tatlı bir tebessüm bırakmış kitap..
Benim elimdeki 9. baskısı,2015 yılına tarihlenmiş ve 1 k da kayıtlı olmayan bir baskı,naptık hemen kütüphanecilere
Mrs C. eşini kaybetmiş ve tatile gidiyor. Tatilde kumarbaz bir adamla başından geçen 24 saati yıllar sonra bir başka tatilde yazarımıza anlatıyor. Bugüne kadar kimseye anlatılmamış bir hadise. Mrs C.'nin anlatımını sürükleyici ve sonunu merak edecek şekilde yazmış Stefan Zweig.
Özetle; bir kadının merhametle başlayan , aşk ile devam edip hüsranla sonuçlanan 24 saati.
Kitabı bitirdiğimde aklıma gelen ilk düşünce, pansiyon sakinlerinden biri olsam Henriette'nin yaptığı bu eyleme benim vereceğim tepkinin ne olabileceğiydi. Mrs. C'nin sırlarını açtığı karakterin aksine ben, bazı durumlarda bireyi anlamaya çalışmanın bir süre sonra yanlış olan bu durumu meşrulaştırabileceği görüşündeyim. Kitapta verilen örnek gibi, kocasını aldatan bir kadın veya karısını aldatan bir erkeğin düşüncelerini öğrenmek için dinlemek ayrı ancak bu durumu anlamaya çalışıp, bunu kaçış olarak görmek, nedenlerini sıralamaya çalışmak bir süre sonra bu eylemleri normalleştirmiş gibi gelecektir. Ve bence bu durum toplumlarımızda en son ihtiyacımız olan şeylerden biri.
Zweig'ın betimlemeleri bana geçti, gözümde canlandı. Bazen tasvirler -uzun olduğu için- canımı sıksa da kitap genel anlamda hoşuma gitti. Keyifli okumalar.
Stefan Zweig bu defa yaşlı bir kadının geçmişte yaşadığı 24 saati anlatıyor. Kadın bu 24 saatte hayatına yeni bir anlam sevinç yüklemesi ve aynı 24 saatte pişmanlıklar sonucu kaçmak ve ölüm düşüncesine geciş sürecini psikolojik olarak ustaca bize sunuyor Zweig kendimize ufak dersler çıkarabileceğimiz bir hikaye