Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
DERVİŞ - Kışın portakal, baharda kayısı, yazın incir, güzün nar veren bir ağaçtan sözedilmişti. KOCA - Bunların hepsini tek bir ağaç mı veriyor? DERVİŞ - Evet, tek bir ağaç. KOCA - Bir ağaçta bunca çelişki... Mümkün mü bu? Olabilir mi? Açıkça ilân ediyorum Memur Bey, bu adam şaka yapıyor... Böyle bir ağaç nerede bulunabilir? DERVİŞ - İstediğiniz yerde... belki sizin ağacınız bu türdendir. KOCA - Şu benim ağacım mı? Bu portakal ağacı böyle bir şey yapabilir mi? DERVİŞ - Bilmiyor musun? Sana trende söylemedim mi? KOCA - Şaka yaptığınızı... alay ettiğinizi düşünmüştüm... DERVİŞ - Şaka ve alay bilmem ben... KOCA - Benim şu ağacım, bütün bu değişik meyvaları değişik mevsimlerde verebilir mi? DERVİŞ - Eğer bildiğin gübreyle gübrelersen... KOCA - Hangi gübreden sözediyorsun? DERVİŞ - Eğer bir insan bedenini bu ağacın altına gömersen, onun bütün çelişkileri ağacı da besler...
Yeryüzü YayınlarıKitabı okudu
Hıristiyan Avrupası meyve ağaçlarının, çiçeklerin, süs bitkilerinin ve yararlı bitkilerin büyük bir bölümünü Müslümanlara borçludur. Bunların arasında portakal, kayısı, şeftali, mersin ağacı, armut, elma ve üzüm türleri, zeytin, nar ve alp gülü (rododendron) vb.'yi sayabiliriz. Ağaçların, bodur bitkilerin ve çiçeklerin yetiştirilmesi ve aşılanması konusunda da Araplar birer ustaydılar ve bu ustalıkları bugün bile hala erişilmemiş bir düzeydedir. Özellikle güllere, badem ağaçlarına ve asma üzümlerine aşılama uygulanırdı. Bugün bile nasıl yapıldığını bilmediğimiz bir yoldan, örneğin üzümlere istedikleri baharat tadını aşılayabilmişlerdir. Çiçeklerin göz alıcı çeşit çeşit renklerde yetiştirilmesi ve türlerinin ıslah edilmesi konusunda da ustaydılar. Avrupa sebze yetiştirme alanında, birçok sebzenin yanı sıra kuşkonmazı da Araplardan öğrenmiştir. Araplar, ayrıca sebze ve meyvenin konserveleşmesi alanında da iyice yetkinleşmişlerdi ve Avrupalılar bu konudaki bilgilerini de Araplara borçluydular.
Reklam
110 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
2 saatte okudu
Babanın Sessizliği Babanın sessizliği kökünden sökülmüş çınara benzer. Hep yerinde kavi o ağaç. Hep yerinde müheyya o dağ. Babanın sessizliği bir dağın yürümesine benzer. Bir rüya bulaşmışsa kır saçlarına, çorak yüzüne, seslere değmiş sesine, eleme ve kedere, yeni doğmuş bir çocuğun şen gülüşüne asılmış nefesine. Bilinmeyen bir ses fısıldamışsa bir şeyler kulağına, bir babanın sessizliği bir gölün derin nefes alışına benzer. Sen bilirsin, bir göl derin nefes alırsa ne su, ne kuş, hep keder. Coşkunun ortasında, toplanmış da bütün aile. Babanın sessizliği asılı kalır o bağa. Yeni yerişmiş kıpkırmızı elmalara. Kaç boğum olmuş domateslere. Boyumu aşmış mısırlara, koçanlara. Hiç ama hiç açmamış kayısı ağaçlarına. "Korkutalım mı ağacı, belki de meyve verirler oğul. İbrahim keskin bıçağı nasıl sürmüşse İsmail'in boğazına. O vakt gökten bir koç sana. Bıçağı boğaza sürmekle gaybdan bir şeylerin gelmesi arasında bir bağ var ne de olsa. Baltayı sürelim mi kayısı ağacının boynuna". "Baba korkutmak boşuna. Deli bir güneş görmüyor kayısılar burada". Babanın sessizliği bal olur arıların ağızlarında, dudaklarında. Arıların ağzı, dudağı olmaz demeyin. Vişne ağaçları bu sene de toplanmadı. Kuşlara kaldı hepsi. Babanın sessizliği vişnenin kırmızısında. Asılı, toplanmayan o dallarda.
Kendi İmdadına Da Koşup Gelen Hızır
Kendi İmdadına Da Koşup Gelen HızırAhmet Sarı · İz Yayıncılık · 201929 okunma
Minik Barış beni tanıyor artık. Beni görünce cik cik yapıyor. Mama istiyor benden. Belki de beni babası sanıyordur. Ben ona görüşe gidiyorum. Onu yuvasından çıkarıyorum. Simit alıyorum ona. Sahici simit yok burada. Ama şakacıktan simit alıyorum. Nuran diyor ki: Ona uçmayı biz öğretecekmişiz. Annesi olmadığı için. Uçmayı öğrenince beni bırakıp gidecek. Ona uçmayı öğretmesem olmaz mı? Kuşlar uçmak istermiş, kayısı çekirdeği de büyümek... Öyle dedi Gülsüm Ana. Gülsüm Ana evinin önündeki ağaçları çok özlemiş. Islak pamuğa kuru fasulyeler koymuştuk. Onlar filizlendi. Gülsüm Ana onlara bakıp içini çekiyor. Ağaçlarını anlatıyor bana, Kocaman bir kayısı ağacı varmış bahçesinde. Çiçek açarmış bu mevsimde. Bizim avlunun kenarından görünen kavak ağacının tepesi hiç öyle çiçeklenmiyor. Hiç çiçekli bir dal görmedim ben. Gülsüm Ana'yla birlikte kayısı çekirdeği ektik bir kutuya. Avluyu süpürüp topraklarını biriktirmiş bir zeytinyağı kutusuna. Para kesesinde ağacının ilk meyvesinden bir kayısı çekirdeği saklarmış yıllardır. Onu ektik işte. "Ne zaman büyümeye başlar?" diye sordum. "Senin kuşun uçunca," dedi Gülsüm Ana. Benim kuşum uçunca kayısı çekirdeği uç verecekmiş yeşil yeşil. Fasulyeler gibi. Gülsüm Ana'ya sordum, o ağaç da onun mu olacak,diye. Suyunu ben verir, ben bakarsam benim olurmuş. Artık çok üzülmüyorum kuşumun uçacağına. Kayısı çekirdekleri uç verecek o zaman. Ben de ona bakarım. Ona su veririm. Kuşum bana görüşe gelir mi o zaman? Ağacım büyürse onun dalına konar belki.
Sayfa 89
Zenginlik ve Korku ile Lanetlenmek Bir haftadan uzun bir süredir Körfez ülkelerinin en zenginlerinden biri olan Katar'daydım. İş için gittim ancak gözlemler yapacak zamanım da oldu. Daha önce de Dubai, Abu Dhabi, Bahreyn, S.Arabistan ve Kuveyt'e çeşitli defalar gitmiştim. Müthiş bir zenginlik var bölgede. Tertemiz geniş caddeler,
Zenginlik ve Korku ile Lanetlenmek Bir haftadan uzun bir süredir Körfez ülkelerinin en zenginlerinden biri olan Katar'daydım. İş için gittim ancak gözlemler yapacak zamanım da oldu. Daha önce de Dubai, Abu Dhabi, Bahreyn, S.Arabistan ve Kuveyt'e çeşitli defalar gitmiştim. Müthiş bir zenginlik var bölgede. Tertemiz geniş caddeler,
Reklam
Hasan Mert Kaya'dan okunası bir yazı:
Zenginlik ve Korku ile Lanetlenmek Bir haftadan uzun bir süredir Körfez ülkelerinin en zenginlerinden biri olan Katar'daydım. İş için gittim ancak gözlemler yapacak zamanım da oldu. Daha önce de Dubai, Abu Dhabi, Bahreyn, S.Arabistan ve Kuveyt'e çeşitli defalar gitmiştim. Müthiş bir zenginlik var bölgede. Tertemiz geniş caddeler,
Ölümden Sonra Yaşamak
Ölümden Sonra Yaşamak Derki Hz Ali; ’’Ölümden sonra yaşamak isterseniz Kalıcı bir eser bırakınız’’ Ya ölmeden birçok yerde Yaşaması gerekirse gönlümün? Eşim ve oğlum Düzce’de
Ma'nevi asansörler ile lâzım olan erzak ve gıdalarını ağacın yüksek dallarına çıkartmakla, tebessümleriyle arz-ı dîdar eden (yüzünü gösteren) dut ve kayısı gibi meyveleri kuru ve camid (cansız) bir ağaçtan ihraç ve icad etmekle (çıkarmak ve vucuda getirmekle) o kuru ağacı acib bir vaziyete ve hayatdar antika bir şekle koyan kudret-i ezeliyeye haşr-i umumi (ahirette umumi diriliş) ağır gelir mi? Hâşâ! Bu latif, nazik masnuatı (san'atlı yaratılmış mahlukatı) o kuru ağaçlardan ihraç eden (çıkaran) kudrete hiçbir şey ağır gelmez. Bu bedihi (açık) bir meseledir. Fakat gözleri kör olanlar göremiyorlar.
128 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
‘Kim bir defterde benim adımı geçirmek lüzumunu hisseder ki? ‘ Birilerinin defterinde adımın geçip geçmediğini düşünmeden önce benim günlüğümde kimlerin isminin geçtiğini düşündüm. Çevremdeki herkesin adı günlüğümde en az bir kere geçmiştir. Bir dakikalığına otobüs durağında gördüğüm bir insanın yüz ifadesini bile yazmışımdır belki. İnsanlar beni
Suzan Defter
Suzan DefterAyfer Tunç · Can Yayınları · 202212,9bin okunma
Reklam
Yunus'taki evi yazabilirim. Doğduğum evi. Ev gibi evdi. Pencereleri dışa açılırdı. Yerleri tahtaydı. Bahçesinde bir kayısı ağacı, çiçek açar meyve vermez.
142 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.