Belleğin flaş ışığında, nerdeyse gözleri kamaştıran aydınlıkta
bir resim parlayıverdi: Daniel Laurençon,
kendi yaşlarında bir yeniyetmeyle IV. Henri Lisesi’nin avlusunda
tartışarak dolaşıyordu. Oydu, Elie Silberberg’di tabii.
İkisi 1967’de Yüksek Öğretmen Okulu hazırlık sınıfındaki
karşılaşmalarından bu yana sık sık tartışırlardı.
“İç
Duvar çok güzel bir şeydir. İnsana gidecek yer bırakmaz. Oraya bir resim bile asma. Boş bir duvara bakmakla, senin içinde de paralel bir boşluk ve sadelik belirir. Duvara paralel, yeni bir duvar ortaya çıkar; bu sıfır-düşüncedir.
“İnsan resimlerin belli bir anı temsil ettiği düşüncesine kapılabilir. Kuşkusuz yanlış bir düşüncedir bu. Çünkü resimdeki an, fotoğraftaki anın tersine asla resmedildiği gibi var olmamıştır. Öyleyse resmin anı temsil ettiği söylenemez.
…
Bir resim ne zaman biter?”
Yalın Alpay: Bir şeyin sanat olup olmadığına kim karar veriyor?
Ali Akay: Bir şeyin sanat olup olmadığına sanatçı karar verir: çok basit cevap, çünkü Duchamp’tan beri biliyoruz ki sanatçıysa bunu yapan ne yaparsa yapsın sanattır. Ama pazar ressamı diye adlandırılan pazar günleri resim yapan insanlar da var tabii. Onlar çok güzel resim yapabilirler, ama sanatçı diye geçmiyorlar. Bütün işini sanata ayıran kişilere kısaca sanatçı deniyor.
Yalın Alpay: Sizin tanımınıza göre o zaman vaktini sanata harcayan kişi sanatçı, onun üretti her şey sanat mı oluyor?
Ali Akay: Her şey sanattır tabii bir sanatçı tarafından yapılmaktaysa. Sanat çünkü düşüncedir, refleksiyondur, benzetme değil. İyi boya sürme değil!