Üç Silahşor
Roman meşhur 3 silahşör Athos Porthos ve Aramisin yanına; Gaskonyalı genç, hırslı, güçlü, inançlı D'artagnan'ın yanlarına katılmasıyla olayların gelişmesiyle başlıyor. 3 silahşör'ün yanlarına katılma süreci biraz sancılı olan d'artagnan babasının bizzat eski silah arkadaşı olan D'essarts birliğinin komutanı
Kurşundan çiçeklerin şehri.
Gülle kusuyor ana rahmi Bomba parçalıyor beynini bebeğin.
Tanklar saldırıyor evlere bir anda ev yok tank var Uçak var gök yok utanç var
Ve kime karşı bütün bunlar Masûm insanlara karşı.
Kitabın gerçek bir hikayeden esinlenildiğini okuduktan sonra araştırmalarım sonucu kavradım. Kitabın gereceğe duyarlılığı beni çok şaşırttı hikaye gerçekten de 1518'de Strazburg'da yaşanıyor. Birkaç yüzyıl boyunca binlerce insanı etkileyen dans çılgınlığı münferit bir olay değildi ve çağdaş raporlarda iyi bir şekilde belgelendi. Yine de
Ne ağlamak var, güneşli günlerin acıtan çehresinde, ne saplanmak var kara batağına kumarların. Ne düşünmek var ne nedir; öylesine aciz, prangalar ötesinde... ne hayıflanmak var, diri tutamadığımız vücudun kırılganlığı için. Ne yalpalamak var, tutamadığımız eller için ansızın yerlerde kapaklanmak... ne de silinmiş insanlığımızın merhamet tüten bir noktasını aramak... kimse için üzülmek yok, dehşet tüten acımasızlıkta; pervasızlık kokan karanlıklarda, ne de el edip gitmek... acizliğimizi yüzümüze vuran noktalarda sürünerek geçmek, hiçbiri yok artık; yatacağız toprakta, cesaretimizi emecek yeryüzü. Bir sükûn olacağız, dinecek menfi arzularımız; sıkılacağız toprakta, parçalanacağız, dilimleneceğiz, yalvaracağız ey, yalnızca yalvaracağız kara topraklarda!
M.A
Uçmak için kanatlarıma ihtiyacın yok.
Yanmamak için ise serinliğime ihtiyacın var.Bunu anlamıyorsan eğer;yüz bin defa ve bir kerre daha sana anlatacağım.
Mehmet Batur
Çıkıp sana gelmek istesem önüme milyonlarca engel çıkacak. Çevremdeki insanlar kendini ziyan etmekten başka bir şey yapmıyorsun, senin sevgini haketmiyor diyecekler. Bunları umursamayıp yinede sana gelmeye kalksam bu sefer senin sevgisizliğin engel olacak. Benim her şeyi yenebilecek, her şeyle başa çıkacak gücüm var da senin sevgisizliğini yenebilecek, bununla başa çıkabilecek gücüm yok.Seni affedemiyorum, nolur bir kere dizlerinde uyut beni.
Bana selam vermemişti. O da anlamıştı, konuşmanın önemsizliğini...
Gerçekten de konuşularak yapılmayacak iş yoktur. İhtilaller çıkartılabilir, birileri âşık oldurulabilir ve hatta intihar ettirilebilirdi. Konuşarak her şey yapılırdı. Ve bana çok komik geliyordu. Birisinin ağzından çıkan, üç yüz kilometre uzakta doğmuş başka birine hiçbir anlam ifade etmeyen kelimeler dünyayı yönetiyordu. Bir sürü harf, ses, cümle, tiyatro, şarkı sözü...
Kelimelerle ne kadar çok yapılacak şey var. Biraz uğraşmak yeter dünyanın bir yarısını diğer yarısına satmak için. Ve çok aşağılık bir durum. İletişim diye bir şey yok. Fazla iyimser bir kavram. Hayatı renklendirmek için. Kim bilebilir kimin bir lafı inanarak söylediğini. Ya deliyse konuşan. Ya ne dediğini bilmiyorsa. Ya bir yalancıysa... Bütün bu nedenlerden dolayı Kinyas’la hâlâ anlaşabiliyorduk. Söylenen binlerce kelime arasında hissedilerek telaffuz edilenleri seçip alabiliyorduk çünkü. Hissedilerek söylenenler yalnız gelmezler. Önlerinde ve arkalarında bir sürü anlamsız cümle olur. Önemli olan hepsini elekten geçirip doğru olanları bulmaktır.
Ortak yönlerimizle buluşup açık oturum
Kalb ve nefs mücadelesinde nedir durum
Konumuz basiretlilerin yaptığı yorum
Dost meclisi ya konu konuyu açar
Bu sunum cemaatlere paket servis
Tek kalırsan kurtulamazsın adı yeis
Din rahmet dini imamın olacak yok beis
Vesveseye aldanan yalnızlığa kaçar
OL RASUL ve sahabeler nasıl yaşadı
Nesilden nesile bunu
Belki ölmedi onun kendince hâla bir ömrü var benim kendimce hâla bir ömrüm var ama demek ki bizim bir ömrümüz yok bazen senden ya da benden dolayı bitmeyiz bizden dolayı biteriz