kalemi kamera gibi kullanmak; bir çanakkale savaşı günlüğü..
18 mart 1915 deniz savaşı sonrası 25 nisan 1915te başlayan çanakkale kara savaşlarına dair yerli yabancı yazarlar, tarihçiler, araştırmacılar tarafından yazılmış birçok kitap var.
okumuş olduğum bu kitap dışarıdan bakıldığında bunlardan biri gibi görünse de aslında tam olarak böyle değil.
zira
Yediğimiz ekmekte bizden öncekilerin ödediği toplum vergisi gizlidir. Bizden sonrakilerin ekmeğinde, ödediğimiz toplum vergisi artık elle tutulur, gözle görülür bir açıklığa kavuşacaktır.
Bu bir şeye olan sevgisi kesilmedikçe başka şeyi sevemez. Kalbin mal, evlâd, mevki, medh olunmak gibi çeşidli arzuları ve bağlantıları ve sevdikleri görülür ise de bu sevgilileri hakikatde hep bir sevgilisi içindir. O biricik sevgilisi de, kendi nefsidir. Onların hepsini, kendi nefsi için sevmekdedir. Bunları, hep kendi nefsi için istemekdedir. Onların nefslerini düşünmemekdedir. Nefsine olan sevgisi kalmazsa, nefsi için onlara olan sevgisi de kalmaz. Bunun içindir ki, kul ile Rabbi arasındaki perde, kulun kendi nefsidir. Çünki hiçbirşeyi o şey için sevmemekdedir.
Sokrates’ten önce, seçkinlerin arasında diyalektik tavırlar reddedilirdi: kötü tavırlar olarak görülür, kişiyi küçük düşürürlerdi. Gençler de bu tavırlara karşı uyarılırdı. Gerekçelerin bu tarzda sunuluşuna da kuşkuyla bakılırdı. Edepli konular, tıpkı edepli insanlar gibi, gerekçelerini ellerinde böyle taşımazlar. Beş parmağını birden göstermek yakışık almaz, ilkin kanıtlanmayı gerektiren, pek de değerli değildir. Otoritenin henüz iyi ahlaka dahil olduğu, “gerekçelendirme”nin değil, emretmenin geçerli olduğu her yerde, diyalektikçi bir tür soytarıdır: gülünür ona, ciddiye alınmaz. — Sokrates kendisini ciddiye aldırtan soytarıydı.