Daha; Hakan Günday’ın okuduğum ikinci kitabı. Kinyas & Kayra’daki melankolik, depresif ve sert üslubun mirasçısı gibi. Adeta diğer kitapta olduğu gibi yazar, hayatın soğuk bir cesede benzediğini ve katılığını; kişisel bilgi yoğun ve derin kültürel altyapısı içerisinde okuyucuya yediriyor. Onun bu “sorunlu” havasını seviyorum, tıpkı “pazarlık yaparken son fiyat bu diyen bir Kapalıçarşı esnafı gibi” okuyucuya gerçekliğin en saf halini sunuyor.
Altını çizmek istediğim çok fazla cümle var ancak bütün kitabı işaretleyemeyeceğim için vazgeçtim ve kitabın beni içine çekmesine izin verdim. Bir okuma listesine bağlı kalmaksızın, tesadüfen yalın kitaplar okuduğum bir dönemde araya Hakan Günday sıkıştırmak okuma ritminin canlılığı açısından güzel oldu.
İnsan kaçakçılığında madalyonun iki yüzünü de görebilmek, nefret ettiren bir sürecin tanığı olmak, ülke olarak tam da ortasında yer aldığımızı bilmek farklı bir okuma deneyimiydi. Gaza’nın küçük yaşta suça karışması, iç sesinin susmayışı, her çocuk gibi masum yanının olması, giderek zalimleşmesi... Diğer yandan depodakilere uyguladıgı psikolojik şiddet, hayatta kalma içgüdüsü, toplumsal hiyerarşi, liderlik içgüdüsü gibi bir nevi psikolojik deneyselliği gözlemleyebiliyoruz.
Teknik olarak ise yalın ve akıcı diline ilaveten Resim sanatına ilişkin bilgilerin varlığı ve bunların ilgili bölüme referans vermesi hoş bir detaydı. Şimdi psikolojimi düzeltebilecegim bir kitaba yöneliyorum. İyi okumalar :)