"İnsan bekliyor, bekliyor, bekliyordu, düşünüyor, düşünüyordu, şakakları ağrımaya başlayana kadar düşünüyordu. Hiçbir şey olmuyordu. İnsan yalnız kalıyordu. Yalnız. Yalnız."
Peki ya gelmeyince ne oldu, onu mu merak ediyorsunuz? Sorunuzun cevabı içinde.
"Gelmemenin bir vakti yoktur. İnsan coşkuyla beklerken ne kadar zaman geçerse, o büyük günün yaklaştığına o kadar inanır. Bir yıl mı geçmiş? Ne yapalım dersiniz, hazırlanması en az bir yıl sürerdi zaten... İki yıl mı geçmiş? Gelmesinin eli kulağındadır...
"Delice aşkın bütün belirtileri vardı bende, ama kelime bir türlü gelmiyordu. Sanırım böyle anlarda sizinle alay ederek hatta kötü niyetle bile olsa "aşık" kelimesini telaffuz edecek bir sırdaş lazımdır, soruyu kendimize de soralım diye; çünkü o zaman cevap kesindir."
"Dili işleyenin eli işlemez. Bu zor günlerde on düşünüp bir söylemek, kiminle konuşacağımızı bilmek, her an ne istediğimizi, nereye gittiğimizi hesaplamak gerek. Hâlâ her şey mümkün, hiçbir şey kaybedilmiş değil."
"Öfkeliydim, kendime karşı öfkeliydim. Bana hep böyle olur. Kelimelerin tadını unutacak kadar uzun süre susarım ve birden bent yıkılır, içimde ne varsa, tuttuğum ne varsa boşaltırım, bitmez tükenmez bir gevezelik başlar; daha çenemi kapamadan pişman olmuşumdur bile."
"Peki neden gitti ki? Beni engellemesi gerekiyordu, bu onun göreviydi. Beni kendimden kurtarabilirdi, ama bunu istemedi. Beni küçümsedi. Bana olan sevgisi tükendi. Benden vazgeçti: O zaman ben de kendimden vazgeçiyorum."
-Güzel bir şeye bakınca ağlar mı insan?
-Ağlarmış demek ki. Buna güzellik mi diyeceğiz, başka bir şey mi bilmiyorum ama bu kadarı insan yüreğine ağır geliyor, kaldıramıyorsun.
Ona bakarken mevlânanın dizeleri gelmişti aklıma: 'Bu aşka ilahi diyemem korkarım, insani diyemem utanırım.'