Bu sûre-i celile ve onun âyet-i kerimeleri... "o hikmetli kitab'ın âyetleridir." Yani hikmet sahibidir. Zira hikmetlere şamildir. Veya muhkemdir. Her türlü değiştirme ve tebdilden korunmuştur. Fesadlık (bozukluğun kendisine bulaşması) yasaktır. Butlan ve iptal gibi şeylerden mahfuzdur.
Sayfa 404 - Tuğra Neşriyat
Müfsidat-ı Salât
"Fesad" bozulma ve "Ifsad" da bozma demektir. Bunların karşıtı "Salah (Sihhat)" ve "Islah"dır. İbadetlerde fesad ile "butlan" birdir. Fasid olan bir ibadete "batil" da denir. Bir şeyi bozan sıhhat halinden çıkaran şeye de "müfsid" denir. Çoğuluna "müfsidat" denir. Bir namazın şart ve rükünlerinden biri bulunmamakla o namaz fasid olacağı gibi, bu şart ve rükünler üzere başlanıldıktan sonra bazı şeylerin bulunmasından dolayı da fasid olabilir. Namazı böyle bozan şeylere "Müfsidat-ı Salât" adı verilir.
Sayfa 248 - NAMAZ KITABI.Kitabı okudu
Reklam
Usûlcülere göre sünnet
Usûlcülere göre sünnet, peygamber (s.a.s.)'in söz, fiil ve takrir (tasvib)'leridir. Bu bakımdan sünnet; farz, vücüb, nedb, sıhhat, fesâd, butlan gibi hükümlerin delillerinden bir delil ve teşrî kaynaklarından bir kaynaktır.
Gerçekten her peygamber, kendinden evvel gelmiş olan enbiyâyı takdir, tahsin ve te'yid eylemiş, ancak onların tahrîfâta uğrayan dâvâlarını yeniden doğrultmaya ve aslına ircâ eylemeye me'mur bulunduğunu söylemiştir. Şu keyfiyetin sebeplerinden biri, enbiyânın temsil eylediği dâvânın menşeinin hep aynı olması, bir diğeri de, peygamberlere âid "mâsumiyet" sifati dolayısıyla araya "benlik" ve "nefsâniyet"in girememesidir. Bunun aksine filozoflarsa, dâima kendinden evvelkileri mutlak bir “butlan” ile itham etmiş, onları red ve cerh sûretiyle kendilerine bir varlık sebebi te'sis etmeye çalışmışlardır. Kararlarını peşînen verip "en doğru ve en güzel'in kendilerinin söyleyeceği olduğu iddiasıyla yola çıkarlar. Bir kere hareket noktası bu olunca da, seleflerini mahkûm edişlerinin sebeplerini ortaya koymaya mecbur kalırlar. Eğer bu hususta kâfî delil ve mantıkî karîne mevcud değilse, hareket noktaları olan şu peşin hüküm dolayısıyla, bunu îcad etmek ıztırarında kalırlar. Çünkü dâvâlari aklî olduğu kadar, enâniyetin bir eseri olmaktan ileriye gitmez.
Sayfa 193Kitabı okudu
S- Biri dese: "Bu hadîsi kabul etmem." Nasıldır? C- Bazan, adem-i kabul(kabul etmeme)kabul-ü ademle(yokluğun kabulü) iltibas olunur. Çok hatiata(hatalara)müncer olur. Halbuki adem-i kabul, adem-i delil-i sübut(bir şeyin varliğına delil olmaması), onun delilidir. Kabul-ü adem, delil-i adem(yokluğa delil) ister. Biri şekk, biri inkârdır. Meselâ, bir hadîsin kabulü, adem-i kabulü, kabul-ü ademi vardır. Birincisi: Bürhanî bir cazibe ister. İkincisi: Kaziye-i tasdikî(tasdiki hüküm) değil, belki cehildir. Üçüncüsü: Red ve inkâr olduğundan, bürhan ve isbat ister. O nefiydir. Nefiy kolayca isbat edilmez. Belki butlan-ı mana(mananın batıl olması) ile binefsihi müntefî(ortadan yok) olur. Sünuhat - 98
Bade şarap,mey Ba’de sonra Bad-ı heva- bedava Bagîz-buğuz eden zulmeden Bahhâl-pek bahil olan çok cimri olan Bahhâs-çok mübahese eden Bahil-hasis cimri Bâhil-serseri başıboş
58 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.