ay, yıldızlar, anasonlar, altın kupalar, tan vakti, lidya işi sandallar, menekşe rengi giysiler, meşe ağaçları, bütün bunlar, sappho'nun yapyalın tutkusunu dile getirmesine olanak veren nesne ve görüntülerdir.
Lidce konuşuyordu kadın "Faskati krolel" Arşiş'te, "kıçın senin" ve taşaklarım... dövüyordu bir incir dalıyla sanki (bir günah keçisiydim)... iyice bağlamıştı beni çatallı dallarla (?) kalmıştım iki işkence arasında... bir yandan incir dalı... ini iniveriyordu üstime (öbür yandan kıçım) her yana bok saçan... leş gibi kokuyordu kıçımın deliği. Üşüştü kokuya elliden çok bokböceği vızıldayarak, kimi saldırıyor, kimi pikeye geçiyordu (?)... kimisi de (dişlerini biliyordu?), öbürleri de kapıların üstüne düşüyordu... Cephanelikte.......
Şubat '92'de, Nilgün Marmara'nın annesi Perihan Marmara, bana Nilgün'ün günlük tuttuğu iki defter ve yazılarından oluşan "deste deste kağıt" teslim etmişti. İkimizin de amacı, bütün bu "malzeme"nin içinden basıma uygun olan yazıların seçilmesi ve kitaplaştırılmasıydı. "Malzeme", oldukça karışıktı;
çalışma, aralıksız dört ay sürdü. Günlük tutlan defterlerde, mektup ve şiir taslakları, okunan kitaplardan notlar, çeviriler, fragmanlar vardı ve hepsi de, düzensizce, Nilgün'ün ruhunun rüzgarlarına göre yazılmış, çizilmişti.
Öyleyse evrenin [pan] durduğunu <düşünmek> ve duyumu atlayıp bunu temellendirmeye çalışmak, bir nevi akıl yürütme [dianoia] zaafiyeti, <bu da> bütün hakkında bir ikircim ortaya çıkarır, parça hakkında değil. Yalnızca fizikçi için de değil, her bilim ve her sanı için, çünkü hepsi hareketi kullanır.
Teslim edeceğim acı çeken ruhumu kötü bir sona
tez elden bir kile arpa gönderemezsen bana.
Gönder ki iksir yapayım döverek ondan
İçeyim deva bulsun diye acı çeken ruhum.