Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Antoloji Nedir? | Kitap Önerileri
Bugün Youtube kanalımda antoloji kavramından bahsettim. Antolojinin tarihi M.Ö. 2. yüzyıla kadar gitmekte, bizim edebiyatımızda ise ilk olarak 1874 yılında Ziya Paşa'nın Harabat ismindeki eserinde görülmektedir. Osmanlıca kaleme alınan üç ciltlik bu eserin günümüz baskısı bulunmamaktadır. Antolojiler bugün daha çok, şiir ve öykü dallarında
Kuşkusuz dünya tarihinin erkek egemen bir tarih olması hasebiyle kadınların eserlerini okumak ve duymak için çok fazla bir imkân olmamıştır. Kadın yazarlar kamusal alana açılarak edebiyat ve yazarlık âlemine adım atar atmaz kendi dertlerinden söz etmiş ve doğal olarak onların ilk öyküleri itiraz, mücadele ve içlerindeki eski öfkelerin dışa vurumu ile dolu olmuştur.
Reklam
●Uykusuzluk ve aşırı yorgunluk yüzünden elektrik sorumlusu uyuya kaldı ve sistemi kontrol edemedi. Bilinmeyen bir nedenle voltaj aniden yarıya kadar düştü. Sorumlu uyanıp da durumu farkedene kadar makine birkaç bin lise ve üniversite mezunu çıkarmıştı. Hararetin yeterli derecede olmaması yüzünden ne yazık ki bunlar iyi işlenmemiş, kavramamışlardı. Hepsi de hamurdu. Ders kitaplarındaki konuları su gibi ezberlemişlerdi. Bir kelime sektirmeden tüm konuları anlatıyorlardı ama yine de kafaları eşek kadar çalışmıyordu.
...kavanoz kapağını açmak akıl ister, kuvvet değil. Her zaman kuvvet işe yaramaz.
283 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
8 günde okudu
Peki benim yaşadığımı kim biliyor?
Muhsin Kızılkaya’nın Çağdaş Kürt Edebiyatına ait seçtiği ve Türkçeye çevirdiği 14 öyküyü bir araya getiren bir kitap bu. İlk gördüğümde isminden dolayı pek ilgimi çekmemişti; zira genel olarak diaspora edebiyatının; ki buna Yahudi, Ermeni, Rum, Türkmen, vs… edebiyatı da dahil; fazla “acı” ve “şikayet” kokan eserlerine mesafeliyim. Tarihin acılı
Sürgün, Göç ve Ölüm
Sürgün, Göç ve ÖlümMuhsin Kızılkaya · İletişim Yayınları · 20042 okunma
●İkinci olay ertesi akşam oldu. Elektrik sorumlusu daha sıkı çalışmak için voltajı yükseltti bu kez. Sonuçta, makineye girenler haddinden fazla sıcaktan yandılar. Makinenin çıkış kapısını açtıklarında gözlerine inanamadılar. Sıska, buruş kırış ciltli, kemik torbasına dönmüş, yırtık pırtık giysili, kaim gözlüklü sayısız profesör döküldü kapıdan. Aşırı hararet görmekten olacak; Taş Devrinde bilim ve edebiyat, o dönemde konuşulan diller, sözcüklerin kökleri ve türeyiş biçimleri, bu dillerin lehçeleri ve gramer özellikleri hakkında tartışıyorlardı. Ne yoruluyor, ne acıkıyorlar, hiçbir şey dikkatlerini dağıtmıyordu. Kulaklarının dibinde top atsan, ne kale alıp başlarını çeviriyor, ne de tartışmalarını kesiyorlardı. Köftehorlar sanki hiç bu gezegenden değildiler!
Reklam
Yarının nimeti bugünün nasibi olmadığından, gelmeyen zahmete katlanmamak gerekir.
Neden bu zulmün, insafsızlığın önüne geçil­mez?!
“Reçel kavanozunun kapağı neden açılmıyor?” diye düşünür insan. İşin sırrı burada. -Öyleyse neden açılıyor öğretmenim? - Birçok sebebi olabilir. Birincisi, reçel çok bekleyip bozulduğu için hava yapmıştır, yani kavanozda gaz birikmiştir ve kapadın açılmasını engellemektedir. İkincisi, kapak kavanozun ağzından birkaç milimetre küçüktür. Makine basınçla kapatmıştır ama şimdi açılmaz. Bir başka nedeni, reçel kavanoza konulurken sıcaktır. Isınma sonucunda kavanozun kapağı genleşmiş ve rahatça kapanmıştır. Ama şimdi soğuyup büzüştüğü için açılmaz. Reçeli soğuttuktan sonra kavanoza koymak gerekirdi. Bu durumda kavanozun kapağını suya tutmak gerekir...
Reklam
Ayakların büyüyünce adam oldun mu sandın!?
Dostluk
Dostluk gönlün gül bahçesini sulayan bir sudur. Gönül dostsuz çabuk solar; kurur ve katılaşır. Kendisini sevgi ve dostluk nimetinden mahrum bırakan kimse gün aydınlığından kaçıp, karanlık bir yere gizlenen kişi gibidir. Çok geçmeden böyle birinin gözü bir daha güneş ışığına açılmayacak ve ömrünün kalan kısmında karanlığa mahkûm olacaktır.
Sayfa 73 - Kaknüs Yayınları 1.Baskı 1999 Çevirmen Mehmet Kanar/ Muhammed Hicazi'nin "İlişki" öyküsünden
Güçlükle yüz yüze gelip de sorunun çözümünü bir başka vakte erteleyenler, her anlık gecikme ile sorunlarını ve korkularını arttırmış, iradelerini ve enerjilerini yitirmiş olurlar. Ama belleklerinde bilinç adında karanlık bir depo olduğunu bilmezler. Tatsız bir düşünceyi zorla gözümüzün önünden uzaklaştırdığımızda yüzümüzü o zindanda sıvarız.ama bu düşünce bize birdenbire daha da korkunç görünür, daha bir korkar gözümüz.
Dünyanın zevki biriktirmekte değil, harcamakta. Gerçek zengin harcar, biriktirmez.
Sayfa 121Kitabı okudu
76 syf.
·
Puan vermedi
·
13 saatte okudu
Kimdir
Sadık Hidayet
Sadık Hidayet
Diye başlayalım söze.. 17 şubat 1903 tahran, 9nisan 1951paris modern İran edebiyatının önde gelen yazarlarından biridir.. Sâdık Hidâyet'in ( öyküleri, hem onun kendi yapıtına hem de modern İran edebiyatına giriş için mükemmel birer anahtar niteliği taşır... İlk hikâyelerini Paris'teyken yazdı. 1936'da Hindistan'a giderek Sanskritçe öğrendi. Buradayken Budizm'i inceledi ve Buda'nın kimi yazılarını Farsçaya çevirdi. Hidayet birçok hikâye, kısa roman, iki tarihi dram, bir oyun, bir seyahatname ile bir dizi yergili komedi ve taslak kaleme aldı. Yazıları arasında ayrıca birçok edebiyat eleştirisi, İran folkloru ile ilgili araştırmalar ve Orta Farsça ile Fransızcadan yapılmış çeviriler yer alır. Sadık Hidayet, İran Dili ve Edebiyatını uluslararası çağdaş edebiyatın bir parçası haline getiren yazar olarak kabul edilir.. Dili ağır ağdalı, karamsar belki insanı biraz zorluyor bazı konuları olsa da Hidayet 'i okumak keyifli farklı bir yolculuk Mehmet kanar çevirisiyle . Ozamn buyurun keyifle okuyun
Diri Gömülen
Diri GömülenSadık Hidayet · Yapı Kredi Yayınları · 20152,486 okunma
82 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.