Yaraların sadece yolda olmakla şifa buluyor. İçindeki boşluğu sadece yol onarıyor. Yola çıktın çünkü bir yaran var. Doğduğun günden beri ruhun sızlıyor. Sen de diğerleri gibi kendini zamanın o büyük kahkahasına bırakabilir ve hayatı, emniyet şeridinden giderek yaşayabilirdin. Ama o zaman yeni denizleri kim bulacaktı ha? Yeni öykülerde ve yeni insanlarda kim ısınacaktı? İçin nasıl zenginleşebilecekti? Dışarıda çağlayan bir macera var, ruhunu ona katman gerek. Onunla çağlaman, bir âlem olup akman gerek. Sen ey yolcu, Simurg kuşunun kendisisin. Hem padişahsın hem kölesin.
"Yol, yolcu, yolculuk." Neşet Ertaş ile bitirelim: 'Hep yolcuyuz böyle geldik gideriz / Dünya senin vatanın mı yurdun mu.'
Bir inancın yüceliğinde buldum seni
Bir kavganın güzelliğinde sevdim
Yürek yüreğe sevmelerin
Göz göze gelmelerin yasaklığında
Bazen bir pınar
Bazen bir çağlayan
Dudaklarından döküldü kuraklığıma
Yeşerdi toprağım
Her gün yeniden yeniden çoğaldım
Bulantı dünyası,
bir kapalı eller
arasında, kirli
yeraltı seslenmeleri
içinde; asla ağlamalar
barındırmayan, ve iblisler
durağı – her sayfasında
farklı bir dilinden büyüler.
Akışkan çamurlar kulaklarımızdan
içeri girip bir birikinti yarattı –
salyalarımızdan bir kabarcık
olarak çıktı. Bağlantılar
ile bir yapı inşa etti:
Duyulanlara bağımlı.