1515 yılinda Yavuz Sultan Selim Han'a Misir seferi oncesinde tilsimli bir gomlek dokunması planlanıyor. Ve bunu yapacak olan kisi Tonguzlu dokuma ustasi olan Dengiz Dede. Gomlegi dokurken ve tılsımlarken 41 gun boyunca temas kurmayip kendini inzivaya cekiyor. Gomlegi hazirladiktan sonra ulaklar ile padisaha yolluyor ve bir tane daha dokuyor.. ilerde dogacak ilk erkek torunu icin
.
.
Hikayenin hem gunumuzu hem gecmisi anlatamasi cok guzeldi. Tavsiyemdir okuyun🤗heycani dusmeyen ve akici bir kurgusu vardi. Bir an once ikinciyi okumaliyiz
Emel İncebıyık
.
#alıntı .
Yalnızlık,gereksiz sohbetlerle zaman tüketen kalabalıklardan daha bereketli bir çokluk
. Kar gibi beyaz pamukludan dokuduğu gömleği dikmiş,bezmelerle motiflemiş, nakışlamış, dualarla şifalamıştü. Üzerine ayetler,sureler yazıp, desenler çizmiş, sonunda hazır etmişti. Padişahın gömleģi tezgahta yeni doğmuş kuzu gibi lekesiz yatıyordu
. Cehennem acı çektiğimiz yer degildir, acı çektiģimizi kimsenin görmediği yerdir.
KarakalemN. İpek Gökdel · DEX Kitap · 2018167 okunma
Zoran Zıvkoviç, 2003 yılında Dünya Fantezi Ödülü alan; Başka Zaman Kütüphaneleri'nde altı öykü ile okuyucuya merhaba diyor ve tüm okuma boyunca kitaplarla dolu bir yolculuk yaşatıyor.
Öyküler arasında Sanal Kütüphane en çok beğendiğim oldu. Gece Kütüphanesi hayata dair ilginç bir öyküydü. Ev Kütüphanesi adlı öykü oldukça fantastikti ve orada ki gibi bir posta kutusuna sahip olmayı çok istedim. Cehennem Kütüphanesi; bazılarının cenneti bazılarının cehennemi gibidir cümlesini doğrular nitelikteydi. En Küçük Kütüphane; yazmaya ve yazar olmaya dair güzel bir öyküyken, son öykü Soylu Kütüphane ise kahramanını çılgınlık eşiğine getirmiş güzel bir öyküydü.
Merak uyandıran öyküleri ile kafa dağıtmak için okunan kitaplar kategorisine dahil edebileceğim bir kitap oldu benim için. Okuyun diyebilirim ama ille de okuyun diyemem.
Okuduğum en sıra dışı kitaplardan biriydi. Aldığı ödülü hak ediyor. Kitabı fazlasıyla sevdim ama neden sevdiğimi tam olarak açıklayamıyorum. Sanırım kitapları çok sevmemin etkisinden ve yazarın hayal gücünden kaynaklanıyor. Her hikaye ilk başta ilginç gelse de okudukça o ilginçliğe alışıyor insan. Yazarın ne anlatmaya çalıştığından emin değilim. Fakat herkes kafasında kendine göre bir şeyler kuracaktır. Sanal Kütüphane ve Gece kütüphanesi hikayeleri çok ürperticiydi.
Ev kütüphanesi ise fazla buruk bir tat bırakmasına rağmen bazı yerlerde güldürdü. Cehennem Kütüphanesi en beğenmediğim ama düşünsel anlamda bir şeyler çıkartmanın en kolay olduğu hikayeydi. En sevdiğim ve bana ilham veren ise En küçük kütüphaneydi. Son hikayeyle kitap gerçekten tamamlanmış. Sonu çok hoştu. Eğer vaktiniz varsa bu değişik kitabı tatmanızı öneririm.
Seni görmediğim için suçlu ben miyim?
Yoksa sen misin?
Bazılarımız kendimize körleşiriz.
Bazılarımız dışarıya.
Bazılarımız insanlara.
Bazılarımız görmek, bilmek, yaşamak, anlamak, inanmak ve hatta düşünmek bile istemediğimiz her şeye..
Kien de böyle.
Kişiliğini cam bir fanusta saklarcasına koruma arzusu ,kendisini insanlardan uzaklaştırıp
Ferris, "Ben mouseion kelimesini daha önce hiç duymamıştım," dedi.
Langdon, "Musa'lar tarafından korunan tapmak anlamında kullanılan çok eski bir kelimedir," diye karşılık verdi. "Antik Yunanların zamanında mouseion; aydınların fikirlerini paylaşmak edebiyat, müzik ve sanat hakkında tartışmak için toplandıkları yere denirdi. İlk mouseion, İsa'nın doğumundan yüzyıllar önce Batlamyus tarafından İskenderiye Kütüphanesi'nde yapılmıştı. Daha sonra dünyanın çeşitli yerlerinde yüzlercesi yapıldı."