On yedi yaşındayken Ankara Hukuk hakkında anlatılan bir takım efsanelere fazla prim vermişim anlaşılan. 2001'de mezun olduktan sonra aynı fakültede lisansüstü çalışmalara başladım. Sonuç olarak 1997 yılından 2017 yılına kadar hayatım bu kampüste geçti. Ve artık o kampüse girmem yasaktı. Aslında aklıma yeni bir fikir gelmişti. 1997 yılında bu
Kitabın adından da anlaşılacağı üzere son dönem tarih ve kültür sohbetlerinden müteşekkil bir eser. Son dönem dediysem Osmanlı'nın son dönemi ile 1960'ların sonu gibi bir aralık. Yazar Osmanlı'nın son beş sadrazamının maiyetinde olması anılarının kıymeti harbiyesini artırıyor. Yazarın çeşitli gazetelerde yazdığı yazıların derlenmesiyle oluşan 8
Bu kitaba inceleme yazıp yazmamakta tereddütte kaldım. Umarım yazdığıma da pişman olmam. Aslında kitabın içeriğinden çok yazmak istememe rağmen neden tereddütte kaldığım ekseninde bir şeyler karalamak istiyorum.
Bu yazıyı okuyacak çoğunluğun benden, milliyetçi bir tepkisellikle soykırım iddialarını yalanlamamı, kitabı ve yazarı lanetlememi
Ceza hukuku önce Fransızlara, ardından Almanlara göre şekillendirildi. Ticeret hukuku, Alman modeline göre oluşturuldu. Medeni hukuk için ise Fransa, Britanya ve yerli Japon konseptleri denendi ve en sonunda Alman modelinde karar kılındı.
Medeni kanunumuz İsviçre'den, ceza yasamız İtalya'dan, ceza muhakemeleri yasası Almanya' dan, idare hukukumuz Fransa'dan...
Bu temel sorunumuzun yanında geçmişten günümüze bizde hukukun üstünlüğünden ziyade üstünlerin hukuku işlenmiştir.
Amerikan ve Fransız devrimleri, Tanrı'yı hukuk işlerinden kovmak için başladı. Yüzyılın sonuna gelindiğinde pek çok ülke, hukuku yönlendirmek için "akla" ve "insanların iradesine" bakıyordu. Dünya artık sırf ilahi çorbanın ürünü olmadığı gibi insani acılar da semavi intikamdan kaynaklanmıyordu. "Aydınlanmış" insanlar geceleyin gökyüzüne baktığında, matematik denklemleri görüyordu. Dağlara baktığında fabrikalarda yanan kömürü görüyordu. Ve kasıklarında o bilindik uyanışları hissettiğinde düşündüğü son şey Baba, Oğul, ve Kutsal Ruh oluyordu.
Kitapta, ünlü ceza hukuku hocamız Faruk Erem meslek hayatı boyunca bizzat tanık olduğu anılarını ve meslektaşlarından duyduğu kaydadeğer hatıraları çarpıcı bir biçimde aktarıyor. Özellikle bir hukukçu olarak idam cezasına olan bakış açımı değiştirdi kitap. İçinde öyle yaşanmışlıklar var ki her biri bir ders niteliğinde.