Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz:
Gelmişiz dünyâya milleyet nedir öğrenmişiz!
Kapkaranlıkken bütün âfâkı insâniyyetin,
Nûr olup fışkırmışız tâ sînesinden zulmetin;
Bekâyı hak tanıyan sa'yi bir vazîfe bilir;
Çalış çalış ki bekâ sa'y olursa hakkedilir."
Dilenci mevki'i, milletlerin içinde yerin!
Ne zevki var, bana anlat
Yalnız İslâm düşünürlerinin değil, hemen hemen her çağda bütün düşünürlerin hakkında az veya çok fikir yürüttüğü insanın kaderi problemi bu gün de güncelliğini yitirmemiştir. Güncelliğini daha oldukça uzun süre, belki insan var oldukça sürdürecek gibi görünen bu mesele, çözümü zor bir mesele olarak kendini kabul ettirmiştir. Dahası, bu meselenin
“Kadermiş!” öyle mi? Hâşâ, bu söz değil doğru;
Belânı istedin, Allah da verdi…Doğrusu bu.
Taleb nasılsa, tabi’î, netice öyle çıkar,
Meşiyyetin sana zulmetmek ihtimali var mı?
“Çalış!” dedikçe şeriat, çalışmadın, durdun,
Onun hesabına bir çok hurafe uydurdun!
Sonunda bir de “tevekkül” sokuşturup araya,
Zavallı dini çevirdin onunla
Bir Ölünün Anıları, Bulgakov’un diğer romanlarındaki rejim eleştirilerine geniş boyut kazandıran bir roman. Üstat ile Margarita ve Köpek Kalbi’nin sayfalarına sinen faşizm, rejim despotluğu, dikta olmuş halk kitleleri ve korku gibi kavramların ne derece okura geçirdiği hususunda BÖA, hiç de azımsanacak boyutta değil, ki geri planda kalmış olması