İnsanlar büyüdükçe uğruna ağlayabilecekleri şeyler ne kadar da değişiyor. Ben de çocukken, bir elma şekeri veya bir pamuk helva için ağlayabilirdim. Oysa şimdi pamuk helvacıları ancak küçük çocuklar ağlayınca fark ediyorum.
İnsanlar garip yaratıklar yavrularının kuma ihtiyaçlarını yapmalarına izin vermiyorlar altlarına Bir bez bağlayıp içine doldurmalarını bekliyor çocuk huysuzlasip ağlayınca çıkarıp bezi çöpe atıyorlar konteynırlarda biriktirdikleri bu bezleri ve diğer çöpleri Demir Kamyonlarla toplayıp şehir dışındaki arazileri yigiyorlar Bu yığınların üzerinde başka çocuklar yiyecek giyecek işe yarar eşyalar arayıp topluyorlar yağmur yağıyor çöpler ıslanıp tüm sularını toprağa bırakıyor toprak altından bu pis sular Derelere karisiyor oradan balık tutup çocuklarına yediriyorlar bu çok yıginlarinin etrafında dev köpek ve kedi süreleri de dolanıyor hepsini Umudu o günlük nevaleyi çıkarmak.
Dedem beni eskiden bir camiye götürmüştü. Namazdan sonra imam, Arapça dualar okudu. İmam okurken dedem, öyle ağladı, öyle ağladı ki... Dedem ağlayınca, ben de kendimi tutamayıp ağlamıştım. Camiden çıkıp eve giderken,
-Arapça biliyor musun da, imamın dediklerine ağladın, dede? diye sormuştum.
-Ne imam Arapça biliyor, ne de ben... demişti.
-Öyleyse neye ağladın?
-Hiç ağlanmaz olur mu? İmam nasıl okuyordu, duymadın mı? Kimbilir, ne acıklı, ne güzel şeyler söylüyordur!
Dedem, imamın sesini hatırlayıp yeniden ağlamaya başlamıştı. Benim de gözlerim sulanmıştı. Oysa imam, belki de sevindirici bir dua okumuştu.
"Dedem beni eskiden bir camiye götürmüştü. Namazdan sonra imam, Arapça dualar okudu.İmam okurken dedem,öyle ağladı, öyle ağladı ki... Dedem ağlayınca, ben de kendimi tutamayıp ağlamıştım. Camiden çıkıp eve giderken,
-Arapça biliyor musun da, imamın dediklerine ağladın, dede? diye sormuştum.
-Ne imam Arapça biliyor, ne de ben... demişti.
-Öyleyse neye ağladın?
-Hiç ağlanmaz olur mu? İmam nasıl okuyordu, duymadın mı? Kimbilir, neacıklı, ne güzel şeyler söylüyordur!
Dedem, imamın sesini hatırlayıp yeniden ağlamaya başlamıştı. Benim de gözlerim sulanmıştı. Oysa imam, belki de sevindirici bir dua okumuştu.Ben bu olayı hiç unutamıyorum."
Ben sevince yeryüzü arınır
Yüzüme vurur gölgesi
Yüreğim aşkla beslenen başaktır
Açılır
Soymak ister kabuğundan bedeni
Ben ağlayınca serçeler uçar
Dünya küçülür gözümde
Durur önümde bir hüzün serpintisi
Yayılır
Yıkmak ister acıdan kuleleri
Ben gidince öfkem ayaklanır
Dindiremez onu çocuklar bile
Köpürür taşar ama yalnız kalır
Morarır
Yalnızlığın verdiği sessizlikle
Ebeveynler genellikle çocuklarının esasen iyi çocuklar olduğu, sadece o anda sıkıntı veya acı çektiği için böyle davrandığı varsayımından yola çıkarlar. çocukları o an tam olarak neyin huzursuz ettiği doğru biçimde tespit edilince, doğuştan gelen masumiyetleri de geri dönecektir.
Bir çocuk ağlayınca onu "çok fenasın " veya "kendine acıyorsun” diye suçlamayız, "keyfini ne kaçırdı acaba" diye düşünürüz.
Isırınca, bir şeyden korktu veya huzursuz oldu herhalde" diye kurarız kafamızda. Açlığın, sindirim sistemiyle ilgili bir sıkıntının ve uykusuzluğun ruh halini sinsi sinsi etkilediğini gayet iyi biliriz.
Bu sezgiyi yetişkinlik ilişkilerimize de biraz olsun aktarabilsek, bu ilişkilerde de huysuzluk ve fenalığı görmezden gelip bunların altında hemen her zaman korku ,kafa karışıklığı ve bıkkınlık olduğunu anlayabilsek ne güzel olurduk.
İnsan soyuna sevgiyle bakmak böyle bir şey olurdu herhalde.