Çöl,evsiz ve duvarsız mekan; çöl akıl ve hesap dışı zaman... Çöl susuzluğun fırtınaların savruk kararğahı, çöl,yıldızlar altında hüzünlü gecelerin ahı... Çöl, kum zerrelerinde örülen yatak; ve çöl, birbirine karışan siyah ile ak... Herşeyi kuşatan erişilmez nimet; belki hususi nasiplere elveren ganimet... Hafakanların arasında gül yetiştiren gece, ne ki benim şarkılarımda yalnızca iki hece. Gül ile çöl. Çöl ile gül... Çöl içinde bir gül, gül kokusunda bir çöl... Derinliği ve sonsuzluğu anlatan da o... Gül... Boğulan, daralan ve sıkılan dünyanın ferahı; bekleyen, hisseden, yenilenen anın ferahı... Çöl... Eski doğrulardan ve eskitilmiş yanlışlardan gül goncasını kurtaran; solmayan rengi ve yanılmayan hakikatiyle gülü saran...
Ey içimdeki yıldızlar mütercimi, ölü olmayan kuşlarım benim
Mısır'ın ruhuna mürekkebinin kokusunu uçuran Yusuf'um.
Nil sularına dökülmüş kandillerin aydınlığı
Gizli bahçelerden geçen yeşillerin ıslak çoğulluğu.
Konuşan ağacım bana, konuşan ırmağım benim.
Işıklı yağmurum.
Gözlerimle gören ey, gözleriyle gördüğüm.
En derin kuyusunda kaybolduğum ey,
Nil'in sesi geliyor, gelsin, sesim Nil'e gitmiyor gitmesin.
Sesi bana gelmeyen, sesim ona gitmeyen ey.
Ey kalbimle seven
Ey kalbiyle sevdiğim.
Muhabbeti kolay giyilir libas olmayan,
Vahayı terk edip çölün rahmetine düşen defterim,
Yitik tahtına gönlünce kurulan çöl misillemesi sevdiceğim,
Dağ lalesi
Çöl çiçeği
Ah benim yitik ezel gülü vasfınca sahiplendiğim,
ah beni ezel gülü vasfınca sahiplenip de sahiplendiğini henüz bilmeyen sevgilim,
Ah benim! Ah benim!
“O benim şerif yardımcım. Tek bağlılığı banadır,” dedi Del.
“Peki yardımcının bir adı var mı?” diye sordu Nicky, sigarasından bir nefes çekerken.
Del önce abisine,sonra bana, sonra tekrar ona baktı.
“Adı Gül. Çöl Gülü.”
Çöl, evsiz ve duvarsız mekân;çöl,akıl ve hesap dışı zaman...Çöl,susuzluğun ve fırtınaların savruk karargahı ;çöl,yıldızlar altında hüzünlü gecelerin ahı...Çöl,kum zerrelerinde örülen yatak;ve çöl,birbirine karışan siyah ile ak...Her şeyi kuşatan erişilmez nimet;belki hususi nasiplere el veren ganimet...Hafakanların arasında gül yetiştiren gece,ne ki benim şarkılarımda yalnızca iki hece.Gül ile çöl...Çöl ile gül...Çöl içinde bir gül,gül kokusunda bir çöl...Derinliği ve sonsuzluğu anlatan da, nezaketsizliği Kaf Dağı'na atanda o...Gül...Boğulan,daralan ve sıkılan dünyanın ferahı ;bekleyen,hisseden,yenilenen anın felahı...Çöl...Eski doğrulardan ve eskitilmiş yanlışlardan gül goncasını kurtaran;solmayan rengi ve yanılmayan hakikatiyle gülü saran...
Konya'ya vardığımda beri tanıştığım insanları hatırladım : Dilenci Hasan, sarhoş Süleyman ve fahişe Çöl Gülü. Başkaları tarafından hor görülen ve ezilen bu insanlar yaygın bir dertten muzdaripti:"Ayrı bir Benlik zannı"
Hayyam, yalnızdın sevgilinin yanında
şimdi gitti, artık ona sığınabilirsin
Rivâyetdi ve zaman sâkin
Bir su gibi hâreleniyordu
Senin için orman uğultuları
Uzun kış geceleri getirdim
Artık okunmayan masallardan