Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Çöl... Eski doğrulardan ve eskitilmiş yanlışlardan gül goncasını kurtaran; solmayan rengi ve yanılmayan hakikatiyle gülü saran...
yitik tahtına gönlünce kurulan çöl misillemesi sevdiceğim, dağ lalesi, çöl çiçeği, Ah benim yitik ezel gülü vasfınca sahiplendiğim,
Timaş yayınları Ağustos 2021Kitabı okudu
Reklam
Çöl, evsiz ve duvarsız mekân; çöl, akıl ve hesap dışı zaman... Çöl, susuzluğun ve fırtınaların savruk karargâhı; çöl, yıldızlar altında hüzünlü gecelerin ahı... Çöl, kum zerrelerinden örülen yatak; ve çöl, birbirine karışan siyah ile ak... Her şeyi kuşatan erişilmez nimet; belki hususi nasiplere elveren ganimet... Hafakanların arasında gül yetiştiren gece, ne ki benim şarkılarımda yalnızca iki hece. Gül ile çöl... Çöl ile gül... Çöl içinde bir gül, gül kokusunda bir çöl... Derinliği ve sonsuzluğu anlatan da, nezaketsizliği Kaf Dağı'na atan da o... Gül... Boğulan, daralan ve sıkılan dünyanın ferahı; bekleyen, hisseden, yenilenen anın felahı... Çöl... Eski doğrulardan ve eskitilmiş yanlışlardan gül goncasını kurtaran; solmayan rengi ve yanılmayan hakikatiyle gülü saran... Biri, kumlara İlahi iradenin vurduğu mühür; diğeri Arş kaleminden dünyalık bedene nakşedilen ömür... Çölün bağrında ivazsız, garezsiz yetişen bir gül ve İlahi sırlarla sorgusuz sualsiz pişen bir gönül... Çölün kavurdukça kavuracağı ve Cemal-i Mutlak'a Habib eyleyip duracağı... Fıtratında olumsuz ne varsa kumlarda savruldukça savrulacak olan, sonunda insanlığın sancılarına tabib olacak olan...
Sayfa 105 - kapı yayınları
+1
Halk arasında Erika’nın Gülü diye adlandırılan bir bitki var. Bizim halktan bahsetmiyorum tabii, muhtemelen içinde Erika’ların olduğu bir çöl halkı bu. Her bitki gibi susuz kalınca kuruyor fakat ölmüyor. Suyunu tamamen çekince bir top formuna bürünüyor. Sonra rüzgârın da yardımıyla oradan oraya sürükleniyor. Yıllarca süren kuraklığın ardından bile ulaştığı ilk nemli yerde dallarını tekrar yayıyor. Bir de yağmura denk gelirse misler gibi çiçekleniyor. İşte ben de şu sıra kendimi bu bitkiye benzetiyorum. Evet, belki kurudum ama inatla ölmüyorum. Yeşillenmem bir yağmura bakar Osman, ben artık istemiyorum.
İletişim YayınlarıKitabı okudu
Yavuz Sultan Selim
Dedesi Fatih Sultan Mehmed gibiydi: Ya istediğini alacak, ya da uğruna ölecekti. Çöl gündüzleri elli derece sıcak, geceleri eksi elli derece soğuktu. Uçsuz bucaksız kum cehenneminde zehirli mahlûklar kaynıyordu. Üstelik zemin çok yumuşak olduğundan ağır topları geçirmek son derece zor oluyordu. İşte bu yüzden tarihin kaydettiği en büyük cihangirler çölün önünde pes etmişlerdi: Meselâ Büyük İskender deniz yolunu seçmiş, Cengiz Han'la Timur Han ise çölün eteklerinden geri dönmüşlerdi. Yavuz Padişah ise şartlara teslim olmadan ilerliyordu. Geceleri çölü sulatıyor, ağaç silindirlerle ezdiriyor, böylece sertleştirilen zeminden top arabalarını ve diğer ağırlıklarını geçiriyordu. O bitmez tükenmez bir umutla kutsal hedefine kilitlenmişti, ayrıntılara kafasını takmıyordu. Üstelik askerini yüreklendirmek için sık sık attan iniyor, elli dereceye varan sıcaklık altında yaya yürüyordu. Bir gün yürüyüşü uzun sürdü. Vezirler ve hocalar perişan oldular. Çok sevip saydığı hocası İbn-i Kemal'e gidip, Padişahı, ata binmeye ikna etmesini rica ettiler. İbn-i Kemal ricayı Padişah'a iletince, Yavuz Sultan Selim hayretler içinde hocasına baktı. İlerisini göstererek sordu: "Onu görmüyor musun Hocam?.." Hoca dikkatle ön tarafa baktı, çöl bom boştu: "Kimi?" diye sordu ister istemez. "Önümde yürüyeni" dedi Yavuz Padişah, "Resulüllah önümde yaya yürürken ben nasıl ata binerim!.." Bilin ki: Doğru ve meşru hedefe yürüyenlerin öncüsü Resulüllah'tır. Bilin ki: "Yol taşlı, çukurlu, engebeli, kumlu, bozuk, zor diye yürümekten vaz geçenler, hiçbir zaman hedeflerine ulaşamazlar."
Sayfa 154 - Nesil Yayınları, 17. Baskı, Mart 2016Kitabı okudu
Halk arasında Erika’nın Gülü diye adlandırılan bir bitki var. Bizim halktan bahsetmiyorum tabii, muhtemelen içinde Erika’ların olduğu bir çöl halkı bu. Her bitki gibi susuz kalınca kuruyor fakat ölmüyor. Suyunu tamamen çekince bir top formuna bürünüyor. Sonra rüzgarın da yardımıyla oradan oraya sürükleniyor. Yıllarca süren kuraklığın ardından bile ulaştığı ilk nemli yerde dallarını tekrar yayıyor. Bir de yağmura denk gelirse misler gibi çiçekleniyor. İşte ben de şu sıra kendimi bu bitkiye benzetiyorum. Evet, belki kurudum ama inatla ölmüyorum. Yeşillenmem bir yağmura bakar Osman…
Reklam
Bülbül gülü överken samyeli soldurdu onu. Güle mi ağlamak gerekir, bize mi? Ölüm bizi soldurduğunda, başka güller açmış olacaklar!
Halk arasında Erika’nın Gülü diye adlandırılan bir bitki var. Bizim halktan bahsetmiyorum tabii, muhtemelen içinde Erika’ların olduğu bir çöl halkı bu. Her bitki gibi susuz kalınca kuruyor fakat ölmüyor. Suyunu tamamen çekince bir top formuna bürünüyor. Sonra rüzgârın da yardımıyla oradan oraya sürükleniyor. Yıllarca süren kuraklığın ardından bile ulaştığı ilk nemli yerde dallarını tekrar yayıyor. Bir de yağmura denk gelirse misler gibi çiçekleniyor. îşte ben de şu sıra kendimi bu bitkiye benzetiyorum. Evet, belki kurudum ama inatla ölmüyorum.
Halk arasında Erika’nın Gülü diye adlandırılan bir bitki var. Bizim halktan bahsetmiyorum tabii, muhtemelen içinde Erika’ların olduğu bir çöl halkı bu. Her bitki gibi susuz kalınca kuruyor fakat ölmüyor. Suyunu tamamen çekince bir top formuna bürünüyor. Sonra rüzgârın da yardımıyla oradan oraya sürükleniyor. Yıllarca süren kuraklığın ardından bile ulaştığı ilk nemli yerde dallarını tekrar yayıyor. Bir de yağmura denk gelirse misler gibi çiçekleniyor. İşte ben de şu sıra kendimi bu bitkiye benzetiyorum. Evet, belki kurudum ama inatla ölmüyorum. Yeşillenmem bir yağmura bakar Osman, ben artık istemiyorum.
Halk arasında Erika’nın Gülü diye adlandırılan bir bitki var. Bizim halktan bahsetmiyorum tabii, muhtemelen içinde Erika’ların olduğu bir çöl halkı bu. Her bitki gibi susuz kalınca kuruyor fakat ölmüyor. Suyunu tamamen çekince bir top formuna bürünüyor. Sonra rüzgârın da yardımıyla oradan oraya sürükleniyor. Yıllarca süren kuraklığın ardından bile ulaştığı ilk nemli yerde dallarını tekrar yayıyor. Bir de yağmura denk gelirse misler gibi çiçekleniyor. İşte ben de şu sıra kendimi bu bitkiye benzetiyorum. Evet, belki kurudum ama inatla ölmüyorum. Yeşillenmem bir yağmura bakar Osman, ben artık istemiyorum.
Reklam
Nalə
Çəmən həsrət çəkir öz gülü üçün, Bağça dilə gəlir bülbülü üçün, Pərvanə can verir sevgili üçün. Qəlbimi həmişə qoyub yaralı, Biganə-biganə gəzmə aralı. Məcnun çölə getdi, Leylini andı, Kərəm, – «Əsli» – deyib, odlara yandı. Bizim aramıza düşən nə qandı?.. Gəl olma fitnəkar, a dağ maralı, Divanə-divanə gəzmə aralı.
Sayfa 427Kitabı okudu
NAAT
Seccaden kumlardı... Devirlerden, diyarlardan Gelip göklerde buluşan Ezanların vardı. Mescit mümin, minber mümin.. Taşardı kubbelerden Tekbir, Dolardı kubbelere "amin"!
Bülbül gülü överken samyeli soldurdu gülü... Güle mi ağlamak gerekir, bize mi? Ölüm bizi soldurduğunda, başka güller açmış olacaklar!
Ey kalbimle seven Ey kalbiyle sevdiğim. Muhabbeti kolay giyilir libas olmayan, Vahayı terk edip çölün rahmetini düşen defterim, Yitik tahtına gönlünce kurulan çöl misillemesi sevdiceğim, Dağ lâlesi Çöl çiçeği Âh benim yitik ezel gülü vasfıncs sahiplendiğim, âh beni ezel gülü vasfınca sahiplenip de sahiplendiğini henüz bilmeyen sevgilim…
Sayfa 129Kitabı okudu
119 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.