kapak resminde en önde görülen İfşa-yi Sırr Teşkilatının kurucusu Seyfettin Efendi'nin hemen arkasında esrardaşlarını görüyoruz. Pehlivan İsmail, mühendis Münevver, Adli tabip Aziz ve casus Esat teşkilatın diğer üyeleri. Teşkilat bu açıdan A-Takımı yada Leverage'nin Osmanlı versiyonu gibi duruyor. Ha pardon Osmanlı değil. Hikaye Cumhuriyet'in ilk yıllarında geçiyor. Kılçığın tekiyim, fesli çizimler, arap alfabesinin kullanımını teyit ettim, tarihlerde şaşma yok. Detaylar güzel. Önsöz ve arka kapak yazısı dönemin dilinde yazılmış.
İstanbul'un mabetlerinde sırayla işlenen cinayetleri çözme işi Seyfettin Efendi ve ekibine verilir. Cinayetlerin vahşiliği ve vücutlarında hiç kan kalmamış olması insan üstü bir varlıktan şüphelenmelerine neden olur. Hikaye her ne kadar steampunk öğeler içerse de filmin sonunun bir şekilde Vlad Tepeş'e bağlanması hoş olmadı. Zira içinde vampir geçip de kazıklı Voyvoda ya bağlanmayan yerli hikaye kalmadı. ucalisan.blogspot.com.tr/2014/11/seyfett...
hayvan çiftliği komünist sistem adı altında faşist bir sistemi eleştiriliyor. Komünist sistemin kötü bir algı olarak yansıtılması hem emperyalist hemde bizim gibi cumhuriyet yönetim sistemi geçişi olan ülke için gerekli algıdır. komünist sistem insanların ben merkezli bilincini kırmak isteyen bir sistem adalet sağlamak isteyen bir sistem değil zaten komünist sistemin en büyük eksiklerinden biri bu. ben merkezli bilincin getirileri olan açgözlülük , tatmin olmama duygusu , başka insanların zarar görüp görmemesini umursama gibi etkileriyle bu dünyanın canına okuyan revaçta olan bilinç. Bir terimin nerede başladığı ve nerede etkisi bittiği bilmezsek bizi kandırmanın ne kadar kolay olduğunu fark edemeyiz.
Hayvan ÇiftliğiGeorge Orwell · Can Yayınları · 2020249,1bin okunma
Halifelik ve saltanatın kaldırılması, demokrasiye olanak sağlamıştır. Bu, kesindir. Bugün anladığımız anlamda bir demokrasi mümkün olamazdı, bu kurumlar kalkmadan. Bence yanlış olarak, Atatürk' ün diktatör olduğunu söyleyenler var.
Bence Atatürk yapılması zorunlu olan şeyleri yaptı. Ağır hastasını, iyileştirebilmek için ilaç almaya zorlayan hekime diktatör denmez. Atatürk'ün yaptığı, bu hekimin yaptığından farklı bir şey değildi. Türkiye'nin ölüm döşeğinde olduğunu görüyordu. Onu ayağa kaldıracak ilacı hazırlamıştır ama gerçek diktatörleri gördük. Hepsi, çok büyük yıkımlara yol açıp, öyle ortadan kalktılar. Mussolini, Hitler, Stalin... Siz de benim kadar biliyorsunuz. Oysa Atatürk, yaşayan bir eser kurdu. Bu, Atatürk'ü asla diktatörlere benzetmemek gerektiğinin kanıtıdır. Atatürk otoriterdi ama buyurmak uğrana buyurmayı hiç istememiştir. Ülkesini kurtarmak için buyruk vermiştir.
"Cumhuriyet yarasız harcamalarda bulunacak kadar insandan yana zengin değildir..Gururlanma bir savurganlıktır. Kimileri için buradan gitmek bir ödevse, bu ödev de herhangi bir başka ödev gibi yerine getirilmelidir."
Doğan Avcıoğlu'nu biraz tanıyorsanız bilirsiniz ki yazdığı her kitapta tek bir tema vardır:Milli Demokratik Devrim.Bu iki ciltlik kitapta da Milli Demokratik Devrim'in gerçekleşmesine engel unsurları sıralamış aslında.Bu engeller cumhuriyetin kuruluşu ile sınırlandırmıyor,bizi Osmanlı Devleti'nin kuruluşuna getiriyor.Osmanlı Devleti'nden bugüne devletin bürokratik yapısı,köylünün durumu,iktisadi sistem,sosyolojik yapı.Ben bu kitabı okuduğumda süregelen bu sistemi çok daha merak edip Osmanlı Tarihi'ne yöneldim mesela.Türkiye Tarihi'ne ilgi duyanlar için genel bir hat çizmesi açısından çok iyi bir başlangıç kitabı olabilir bu.