Benim işim gücüm kendimi incelemek: Yapacak başka bir işim de yok zaten. Bakıyorum da öyle çürük taraflarım var ki söylemeye zor varıyor dilim. Neyim var sağlam kalan? Her an sendeleyip düşebilirim. Gözlerim bir şöyle görüyor, bir böyle. Açken başka adamım sanki, yemekten sonra başka bir adam. Keyfim yerindeyse, hava da güzelse pek kötü biri sayılmam. Ama bir nasır canımı yaktı mı meselâ, asık suratlı, aksi bir adam olurum. Aynı atın yürüyüşü bir rahat gelir bana, bir rahatsız; aynı yolu bir uzun bulurum, bir kısa. Bir gün her işe yatkınım, bir başka gün hiçbir şey gelmez elimden. Bugün sevindiğim şeye yarın üzülebilirim. İçimde durmadan değişen, ele avuca sığmayan bir sürü duygu... Kara kara düşünceler, derken bir öfke; ağlamaklı bir haldeyken, birdenbire bir sevinç dalgası... Kitapları karıştırırken bakarım, dün içinde türlü güzellikler bulduğum yer bugün boş geliyor bana. Eviririm, çeviririm, tekrar okurum ama nafile... O sayfalar yabancıdır artık bana. Kendi yazılarımda bile her zaman, ilk düşündüğüm şeyleri bulamam. Burada ne demek istemişim acaba derim; değiştiririm çoğu kez ve yitirdiğim ilk anlamın yerine ondan değersiz bir yenisini koyarım genelde. Aynı yolda bir gider bir gelirim. Düşüncem her zaman ileri götürmüyor beni; bir o yana, bir bu yana sendeliyor.
Sayfa 98 - Aylak Adam YayınlarıKitabı okudu
En canınızdan bezip "Benden bu kadar," dediğiniz anlarda, bir oyunbozan çıkar ortaya. Kendinizi yok etmeyi, en azından yok saymayı düşündüğünüz bir anda, birisi bir kahve ısmarlayıverir; ve bir kahveye fit olup, yaşama devam etmeye karar verirsiniz. Değişen bir şey yoktur tabii - ve bu kimse yeni biri de değildir. Bu, iyi niyetli olduğu sanılan, o anda yaptığının farkında olmayan insanlar yüzünden yüzlerce intihar önlenir; yüzlerce kopuk yaşam, çürük de olsa yaşamınızın rengine uymayan renkte iplikle dikilir. Önüne bakıp da renk farkını gören, daha fazla dayanamaz; ama nasılsa bu pek sık rastlanan bir şey değildir.
Sayfa 79 - İletişim Yayınları
Reklam
1987'den beri değişen pek bir şey olmamış.
Türkiye'de demokrasi olmadığı gibi, demokrasiye geçiş döneminde olduğumuz da boş sözden başka birşey değildir. Demokrasi, bir ülkede çok partilerin olması ve seçimle iktidara partilerin gelmesi demek değildir. Bu ancak, çok gerekli ve vazgeçilmez olan demokrasinin biçimsel yanıdır. Demokrasinin özü demokratikleşmedir. Demokratikleşme olmadan, salt biçimsel demokrasiyle bir ülkede demokrasi kurulamaz. Demokratikleşmeden de şunu anlıyoruz: Bir ülkenin bütün nimetlerinden, haklarından, varlıklarından, ürettiklerinden, zenginliklerinden, o ülke yurttaşlarının, aralarında hiçbir ayrım ve ayrıcalık gözetilmeksizin, çalıştıkları, hakkettikleri ve layık oldukları oranda yararlanmaları, pay almaları demokratikleşmedir. Bir ülkede demokratikleşme olmadan, ne denli çok parti olursa olsun ve seçimler ne kerte özgür yapılırsa yapılsın, yurttaşlar kendi yararlarına kimi seçeceklerini belirleyemez ve bilemezler ve bu nedenle de kendi aleyhlerine olan Aldıkaçtı anayasasına yüzde doksanikibuçuk oy verirler.
Sayfa 48
"Kimse değişmezdi. Değişen tek şey siz olursunuz. Çok büyümüş olmanız filan değil demek istediğim. Tam olarak o değil yani. Yalnızca değişmiş olurdunuz. Diyeceğim, değişik bir şey olurdu sizde; demek istediğim şeyi anlatamıyorum. Anlatabilsem de, anlatmayı isteyeceğimden pek emin değilim.."
Şunu anlamalısınız: Dünya size bir rol vermek ister. Ve siz bir kez bu rolü kabul ettikten sonra sonunuz gelmiştir. Gücünüz kabul ettiğiniz veya üstlenmeye zorlandığınız role verilen minicik miktarla sınırlıdır. Öte yandan bir aktör pek çok rol oynar. Sürekli değişen bu gücün tadını çıkarın ; eğer böyle bir güce sahip değilseniz en azından yeni bir kimlik yaratın, kendi yapımınız olan, kıskanç ve kızgın dünya tarafından konulan sınırları olmayan bir kimlik. Bu başkaldırma Prometheus'a özgüdür, kendi yaratımınızdan sorumlu tutar sizi. Yeni kimliğiniz sizi dünyadan koruyacaktır, çünkü o "siz" değildir; üzerinize giyip çıkardığınız bir kostümdür. Kişisel olarak almamanız gerekir. Ve yeni kimliğiniz sizi diğerlerinden ayırır, size tiyatrovari bir varlık verir. Arka sıralarda oturanlar sizi görebilir ve duyabilir. Ön sıralarda oturanlar cesaretinize hayran olur. İnsanlar toplumda bir adamın harika bir aktör olduğundan söz etmezler mi? Bununla adamın hissettiğini değil, hiçbir şey hissetmemesine rağmen taklitte üstün oluşunu kastederler.
Yaşamın tadını almak için ille de bir yerimiz mi ağrımalı? İlle de ölümle karşılaşmamız mı gerekmeli? Neden sadece cenazeden cenazeye bu gerçeğe varıp, “Ah! Şu ölümlü dünya. İşte geldik gidiyoruz, bari keyifle yaşasak” diyoruz. Yaşamak, sonradan elimizden alınmak üzere, geçici olarak bize verilen, güzel bir armağan gibi. Bu armağanı geri alınana dek, iyi kullanalım, tadını çıkaralım. Boşuna gözyaşı dökmeyelim.
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.