“Yâ Resûlallah! Cüreyc ile mâcerâsı olan çocuğun hikâyesi nedir?” diye sordu. Resûlullah Efendimiz sözüne şöyle devam etti: “Cüreyc, kendine mâbet edindiği bir mekânda (savmaa) ibâdet eden, dünyadan el etek çekmiş zâhid bir kimseydi. Bir sığır çobanı da onun bu mâbedinin altında yatıp kalkar, köy halkından bir kadın da çobanın yanına gelip
TÜRK KÖYLÜSÜ
Topraktan öğrenip kitapsız bilendir. Hoca Nasreddin gibi ağlayan Bayburtlu Zihni gibi gülendir. Ferhad'dır Kerem'dir ve Keloğlan'dır. Yol görünür onun garip serine, analar, babalar umudu keser, kahbe felek ona eder oyunu. Çarşambayı sel alır, bir
Sayfa 49
Reklam
TÜRK KÖYLÜSÜ
Topraktan öğrenip kitapsız bilendir. Hoca Nasreddin gibi ağlayan Bayburtlu Zihni gibi gülendir. Ferhad'dır Kerem'dir ve Keloğlan'dır. Yol görünür onun garip serine,
"Ne gördün bütün kapıların birer birer kapandığı bu dünyada? Hangi kusurunu düzeltmene fırsat verdiler? Son durağa gelmeden yolculuğun bitmek üzere olduğunu haber verdiler mi sana? Birdenbire, buraya kadar! dediler. Oysa, bilseydin nasıl dikkatle bakardın istasyonlara; pencereden görünen hiçbir ağacı, hiçbir gökyüzü parçasını kaçırmazdın. Bütün sularda gölgeni seyrederdin. Üstelik, daha önce haber vermiştik derler. Her şeyin bir sonu olduğunu genel olarak belirtmiştik. Yaşarken eskidiğini ve eskittiğini söylemiştik. Sevginin ölümünü her pazar çanlar çalarak ilan etmiştik."
Sayfa 321 - İletişimKitabı okudu
"Oysa, bu şirin bölgenize ilk geldiğim gün albayım, çocuklar benimle ilgilendiler: Çevreme toplanıp, 'Adama bak' dediler. (Artık çok genç bir insan olmadığımı belirten bu 'adam' sözü beni biraz üzüyor. Belki, kendini genç hissetmek isteyenler için başka bir kelime bulunabilir, ne dersiniz?) Otobüste de şoförün yanında durmayı seven mektep çocukları, ben ön kapıya doğru yürüyünce, birbirlerine, 'Adama yol verinde geçsin', diyorlar. Fakat mahalle çocuklarının ilgisi başkaydı: 'Bütün gözler ona çevrilmişti' diye yazarlar ya kitaplarda romancılar, ben bir yere girince bana öyle bakılsın isterim.. Çocuklar bunu anladılar, hepsi de yeni bir 'adam' geldiğinin farkındaydı. Ben de onların yaşındayken 'adam' olmak hayata atılmak istiyordum. Önce hayata atıldım. Fakat bunu nasıl yaptığımı bir türlü anlayamadım. (Bir durumdan başka bir duruma nasıl geçtiğimi zaten bir türlü kavrayamam. Mesela, karanlıktan sonra birdenbire nasıl aydınlık olur, albayım? Siz hiç görebildiniz mi?) Herhalde bir süre, hiç kımıldanmadan beklemeliydim; sonra hayata yavaş yavaş atılmalıydım. Oysa bana birdenbire işte evlendin ya, hayatını kazanıyorsun ya, o halde hayata atıldın, dediler. (Tam atıldığım sırada söyleselerdi ya.) Şimdi çok dikkat ediyorum albayım; hayatımdaki bu yeni dönemin baş tarafı gürültüye gelsin istemiyorum."
Sayfa 33 - İletişim Yayınları, 13.baskı - 2002 yılıKitabı okudu
Tesbihatın Önemi
Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Muhacirlerin fakirleri bir gün Resulullah'a (sallallahu aleyhi vessellem)gelerek, -Varlık sahibi Müslümanlar yüksek dereceleri ve ebedi nimetleri alıp götürdüler, dediler. - Resulullah (sallallahu aleyhi vessellem) Neymiş onlar, ne yapmışlar, diye sordu. Fakir muhacirler, -Onlar da bizim kıldığımız gibi namaz kılıyor, bizim tuttuğumuz gibi oruç tutuyorlar; üstelik onlar sadaka veriyorlar, biz veremiyoruz, onlar köle azat ediyor, biz edemiyoruz, dediler. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) onlara, -Size bir şey öğreteyim mi? Onunla sizi geçenlere yetişir, sizden sonrakileri de geçersiniz. Ayrıca sizin yaptığınız gibi yapan kimse dışında hiç kimse sizden üstün olamaz, buyurdu. Fakir muhacirler, -Evet öğret ya Resulullah, dediler. Bunun üzerine Resulullah (sallallahu aleyhi vessellem), -Her farz namazın arkasından 33 defa Sübhanallah, 33 defa Elhamdülillah, 33 defa Allahu ekber dersiniz, buyurdu."
Sayfa 370 - Buharı,Ezan,155(nr.843)Kitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 661 ile 670 arasındakiler gösteriliyor.