Ulûm-ı dîni tahsîl et te'allümde hayâ yoktur
Güzel dinle şu nush-ı hâlisânemde riyâ yoktur
Gözüm nuru yalan dünyâda imkân-ı bekâ yoktur
Yalan dünyâya aldanmak kadar vâzıh hatâ yoktur.
.
Merhaba hoş geldin ey ruh-ı revanım merhaba
Ey şekerleb yar-ı şirin lâmekânım merhaba
Çün lebin cam-ı cem oldu nefha-i Ruhülkudüs
Ey cemilim ey cemalim bahr ü kânım merhaba
Ey melek suretlü dilber can fedadır yoluna
Çün dedin lâhmüke lâhmi kana kanım merhaba
Gönlüme hiç senden özge nesne lâyık görmedim
Suretim aklım ukulüm cism ü canım merhaba
Geldi yârim naz ile sordu Nesimî nicesin
Merhaba hoş geldiniz ey hurdedanım merhaba
Nesimî
.
.
Gamzesi öldürdüğüne lebleri canlar virür,
Var ise ol rûh-bahşün dîn-i İsa râhıdur.
Avnîya kılma güman kim sana râm ola nigâr,
Sen Sitanbul şâhısun, ol Galatanın şâhıdur.
Avnî (Fatih Sultan Mehmet)
[Gamzesinin öldürdüğüne dudakları canlar verir
O ruh bahşedenin dini, varsa eğer, İsa'nın dinidir.
Ey Avni, sanma ki sevgili sana ram olur,
(Çünkü) Sen İstanbul'un şahıysan, o da Galata'nın şahıdır.]
.
.
Taşlarla döğünüb yürür âb-ı revânı gör
Rahm etmedi bu hâlete kevn ü mekânı gör
Dağlar başında ebr-i felek ağlayub gezer
Yanınca ra'dın ettiği âh ü figanı gör
Çâk etti yakasını seher subh-gâha bak
Od saldı harmenine meh-i âsumânı gör
Deryâlar acıyıp göğe boyadı câmesin
Toprak döşendi rüy-i zemin bu zamânı gör
Ey kıssamız soran berü gel hisse-i gam al
Sen dahi bil nedir feleğin armağanı gör
Cism-i cihân içinde ben n'ettim sana felek
Düşmenlerimi güldürür oldun bana felek
Cem Sultan
.
.
Dilâ cihanı sirişgimle pür şerab ettin
Behey harab olası âlemi harab ettin
Şerâb sohbetin ellerle eyledin vardın
Firakın ateşine bağrımı kebab ettin
Ne sende mihr ü vefa var ne bende sabr ü karar
O yok bu yok ne aceb bizden ictinab ettin
Bâki
.
.
Değildim men sana mâil sen ettin aklımı zâil
Mana ta'neyleyen gafil seni görgeç utanmaz mı
Fuzulî rind-i şeydâdır hemişe halka rüsvâdır
Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı
Fuzulî
.
Yanık buğday benizli, yüzünde ruhunun haritası okunabilen bu yetmişlik adam, Efendim Fuzulî'nin aşk ile söylediklerini, nice zamandır tecrübe ile söylüyordu. Efendim'in gönlüne doğru yaptığı şiir yolculuğu bu adamda zihne doğru yapılıyordu. Efendim hissederek söylerdi, bu düşünerek söylüyor. Efendim sözü eksene doğru çekerken o muhite doğru yayıyor; Efendim içindeki duygu volkanını, bu ise dışındaki yanardağı anlatıyordu. Efendim insanı merkeze koyarken, o toplumu esas alıyordu. Divan şiirinin iç derinliği onun kalemiyle topluma yayılıyor, gittikçe daha fazla yozlaşan bir toplumun çoktandır aksayan yönlerine ayna tutuyordu. Anadolu şiiri, onun kaleminin ucundan yepyeni bir biçimde, hikmetle yoğurulup akıyordu.